21 Temmuz 2014 Pazartesi

Bazı doğrular ve burnu uzayanlar...

Güzel yurdumuzun güzelden öte vatandaşları, kısa bir zaman aralığı içinde sık sık (hatta eski düzeni düşünerek diyelim ki parmaklarının uçlarındaki boyalar silinmeden) sandık başına gönderildiğinden, hepimiz bir nevi hukukçu ya da en azından profesyonel seçmenler kesildik kendi kendimizin başına.

İlk akla gelen örneği Oy ve Ötesi olan bağımsız, zaman zaman da parti bağlantılı gönüllü sandık görevliliği , #Sandıktayız hareketi vb. kavramlar yakın dönemde girdi hayatlarımıza.

Bunlar işin eylem ayağını garantiye almak isteyen girişimler.

Elbet bunun bir de söylemi olacaktı ve oldu. Nihayetinde, “Anam bu politikacıların hepsi yalancı, heepp-si! Hiçbirine benden oy yok!” diyen yetişkinleri duyarak büyümüş bir neslin seçmenliğinden bahsediyoruz.
Bu nesil şöyle bir devindi ve haftanın yedi günü, günün 24 saati, ama özellikle de salı günleri siyasetçilerin atışmalarını dinleye dinleye beyni bebek maması kıvamına erişmiş, “Ay kime inanacağımı şaşırdım vallahi!” diye feryadını figanına bağlamış analar, babalar, bacılar ve dahi gardaşlar için iki dev hizmet sürdü piyasaya. “Doğrulat” ve “Doğruluk Payı” isimli internet siteleri…

Öncelikle şunu söyleyeyim de Amerika’yı yeniden keşfetmiş olmayalım: Bizde şimdilerde canımıza eden taklar sonucu ve özel girişimlerle zar zor ortaya çıkan bu mekanizmalar Batı’da uzun süredir var. Alemin “fact-checking” dediği bu işi aslında yapıyor olması gereken kurum medya elbette. Zira ülkemizde öyle olmamakla birlikte aslında gazeteciliğin 10’da dokuzu “fact-checking”dir oralarda. Bu tarz sitelerin atası da Tampa Bay Times’a Pulitzer Ödülü getiren PolitiFact’tir. (Seneler evvel mini mini bir IVLP katılımcısı olarak ABD’ye gittiğimde bu gazeteyi ziyaret etmiş ve bayılmıştım kendisine.)

Konuya dönmek gerekirse, sitelerin fonksiyonu temelde çok basit: Siyasetçilerin ettiği büyük yahut küçük lafların tabir-i caizse çetelelerini tutuyor, eldeki hesaplanabilir verilerle kıyaslayıp cidden doğru mu söylüyorlar yoksa işkembe-i kübradan mı atıyorlar diye kontrol ediyorlar.

Diyelim ki bir devlet büyüğümüz, “Biiiiizzzz” diyor, “çevreciliği sizden öğrenecek değiliz. Çevrecinin daniskasıyız biz. 10 yıllık iktidarımızda 3 milyar ağaç diktik”. Bu siteleri yürüten arkadaşlarımız oturuyor, misal Orman Bakanlığı’nın resmi verilerine bakıp görüyor ki dikilen toplam fidan sayısı 2,7 milyon yani devlet büyüğümüzün verdiği sayının binde birinin de altında. Hemen basıyorlar açıklamanın üzerine kırmızı vetoyu: Yalan/Yanlış

“Doğrulat” ekibi yapılan açıklamaların çoğu zaman daha genel değerlendiriyor. Neler söylendiğini uzun uzun anlatıyor, bağlamı filan açıklıyor. “Doğruluk Payı”nın artısı ise beş kademeli “doğruluk payı ölçer”i. Açıklamalardan birer cümleyi alt alta koyup yanlarına da o ölçerleri eklediğinizde çok enteresan bir tablo çıkıyor ortaya.

En yüksek sesle ve en sık konuşanların ibreleri neredeyse hep kırmızıdan yana… Yeşile yüzde 100 varabildikleri zamanlar çok nadir. Bu şahıslar, “Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmazmış” lafının vücuda gelmiş örnekleri desek yeridir. Daha az ama daha öz konuşanlar doğruyu daha sık söylüyorlar, net!

Gerçi burada şu uyarıyı koymanın faydası var: Bu sözler yalan mı yanlış mı bilmiyoruz biz. Yani bilinçli olarak biz kandırmak değil belki amaçları, öyle bildiklerinden öyle söylüyorlar. Ama bir yandan da söyleyenlerin şahsi geçmişlerini, ellerindeki bilgiye erişim kanallarının ve kaynakların sayısını filan aklımızda tuttuğumuzda, hissediyoruz sanki kimin yalan kimin yanlış söylediğini; kimde kasıt aramamız kime “benefit of doubt” vermemiz gerektiğini.

Hislerimizde haklı mıyız? Buna ancak “İnşallah!” denebilir. Yatsı vakti gelince sönecek mumlardan anlayacağız onu ancak. Ama gözümüzün önündekine kör olup sadece duyduğumuza inanmak? Yoo dostum yoo, işte bunu kabul edemiyorum!

2 Nisan 2014 Çarşamba

Ankara Büyükşehir Belediye seçimlerinde hile yapıldı mı?


Alper Yağcı, siyaset bilimi doktora adayı, Massachusetts Amherst Üniversitesi

Hile yapılıp yapılmadığı tanık ifadeleri, fotoğraflar, tutanak vb belgeler ile ispatlanabilir. Ayrıca sandık bazlı oy verisi istatistiki metotlarla analiz edilerek bu konuda bir kanaat oluşturulabilir. Sandık bazlı Ankara seçim verilerini bu gözle analiz ettim. Çıkan sonuçlar hile şüphesini artıracak nitelikte: Katılım oranının %100’ü geçtiği şüpheli sandıklardan çıkan oylar Ak Parti adayı Melih Gökçek’in oy oranını anlamlı ölçüde artırmış, CHP adayı Mansur Yavaş’ın oy oranını düşürmüş. Ayrıca geçersiz sayılan oyların daha yüksek olduğu sandıklarda da sistematik olarak Melih Gökçek aynı şekilde avantaj elde etmiş.

Twitter kullanıcısı @erenyanik’ın (https://docs.google.com/file/d/0B5DCb-yenw1pTzllQndweC1nYXM/view?sle=true adresinde) paylaştığı ham sandık verilerini analize tabi tuttuğumuzda görüyoruz ki Ankara genelindeki 12230 sandıktan 180’inde katılım %100’ü geçmiş. Yani bu sandıklarda kayıtlı seçmen sayısından daha fazla sayıda seçmen oy kullanmış. Bazı sandıklarda oran %125’i bulmuş. Peki usulsüzlüğe konu olduğundan şüphelenmemiz gereken bu sandıklardaki oy dağılımı, Ankara’daki diğer sandıklardakinden farklı mı? İstatistiki analiz gösteriyor ki evet, farklı. Ak Parti’nin oy oranı diğer sandıklarda %43.5 iken şüpheli sandıklarda %56.2. CHP’nin oy oranı ise diğer sandıklarda %41.5 iken şüpheli sandıklarda %25.8. Farklar statistiki olarak anlamlı. 



İyi güzel de, fazla kullanılan şüpheli oy sayısı, seçim sonucunu tek başına değiştirecek kadar yüksek sayıda görünmüyor. Daha önemli bir manipülasyon Mansur Yavaş’a giden oyların hileli biçimde geçersiz sayılmasıyla yapılmış olabilir, zira toplamda 124,075 gibi önemli miktarda geçersiz oy var. Geçersiz oyların çok çıktığı sandıklarda oy dağılımı nasıl olmuş? Bunu analiz ettiğimizde görüyoruz ki sandıklardaki geçersiz oylar kullanılan toplam oya oranla arttıkça, Gökçek – Yavaş farkı da artıyor. Sandık başına geçersiz oy oranındaki her 1 puanlık artışla birlikte, Gökçek – Yavaş farkı da 6 puana yakın artmış. Bu etki yine istatistiki olarak anlamlı. 


Şu da ileri sürülebilir ki geçersiz oy oranı bilinçli bir manipülasyondan ziyade, sandığın bulunduğu bölgenin özellikleriyle ilişkili olabilir. Örneğin eğitim seviyesinin düşük olduğu (ve AKP'nin oy oranının CHP'ninkinden zaten yüksek olması beklenecek) çevre ilçelerde seçmenlerin dikkatsizliği nedeniyle daha çok geçersiz oy çıkmış olabilir. Durumun bundan ibaret olup olmadığını kontrol etmek için geçersiz oylarla ilgili yukarıdaki analizi bu sefer sandıkları ilçe bazlı gruplara ayırarak karşılaştıralım. Sonuç gösteriyor ki, aynı ilçe içinde dahi sandık başına geçersiz oy oranı arttıkça Gökçek - Yavaş farkı yine istatistiki olarak anlamlı biçimde artıyor. Bu da şüphemizi kuvvetlendiriyor. 



Aynı ilçe içinde dahi seçmenin parti tercihi mahalle bazlı değişiyor elbette. Geçersiz oy oranının daha yüksek olduğu mahalleler zaten AKP'nin kuvvetli olduğu yerler olabilir. O konuda da bir fikir sahibi olabilmek için veriye daha da yakınlaşıp analizi seçim alanı (yani oy kullanma noktası, okul) bazlı ayrıştırmak mümkün. Bunu yapmaya benim bilgisayarımdaki yazılımın hafızası yetmiyor, ancak İsveçli Dr. Erik Meyersson yapmış (http://erikmeyersson.com/2014/04/01/is-something-rotten-in-ankaras-mayoral-election-a-very-preliminary-statistical-analysis/ adresinde mevcut). O analizden ortaya çıkan şu ki aynı oy kullanma alanı içinde dahi sandık başına geçersiz oy oranı arttıkça Gökçek - Yavaş farkı yine artıyor. Bu sefer etki daha az görünüyor haliyle, fakat hala sistematik bir etki var.

Bu veriler hukuki bir isnat olan seçim hilesini ispatlamaz, ancak hile yapıldığına dair yaygın kanaate destek oluşturacak nitelikte. Rakamların bize şimdilik söylediği: “Ankara seçimlerinde Melih Gökçek lehine usulsüzlük yapılmamıştır” diyemeyiz!