8 Mart etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Mart etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2010 Salı

TÜNEL'DEKİ KADIN PARTİSİNİN ARDINDAN: Sindrella Sokağa Çıktı, Gece 12’den Sonra Büyü Bozulmadı!


Kızıl Emma'nın "Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir!" sözünü, yalnızca okurken ya da düşünürken değil, dans ederken de anlamayı denedik mi hiç? 8 Mart gecesi Tünel Meydanı'nda, saatlerce dans eden kadınların zihninde belki de Emma'ya ait olan bu cümleler dolanıyordu. Bütün gece sokakta dans ederek sokağın tekinsizliğine meydan okuyan kadınlar, Emma Goldman'a 100 yıl önce bu sözleri söyleten öfkeyi daha iyi anladılar. Çünkü kadınlar bu sene, geceleri, sokakları, meydanları terk etmediler, 12'den sonra büyünün bozulduğu masalları altüst eden, yeni bir masalı yaşadılar.

İstanbul'un tüm kadınlarını Tünel Meydanı'na çağıran ses, sokakların tekinsizliğinden usanmış bir kadının, her kadının sesiydi. Bu ses, "Meydan okuyorum, meydandayım, meydan okuduklarıma maruz kalmamak için geldim buraya... Yerleştiğim kente bağlanıyor, gecenin ve sokağın tekinsiz kalbinde şarkılar söylüyorum" diyordu. Gerçekten de öyle oldu. Kadınlar, yürüyerek başladıkları 8 Mart şenliğine, şarkılar söyleyerek, içki içerek, dans ederek, sokakta devam ettiler. O geceyi, tekinsiz olanın tekinsiz kalmayacağına dair bir meydan okumaya dönüştürdüler. Korkularını yatıştırmak için ceplerinden telefonlarını aramadılar, 'erkek gibi' yürümeye çalışmadılar, kendilerine çevrilen bakışlardan kaçmadılar, ıssız köşelerden sakınmadılar, görünmez olmaya çabalamadılar, giydiklerine aldırmadılar, seslerini kısmadılar, 'temkinli ve ölçülü' olmadılar. Her birimizin 'tekil' olarak yaşadığı kıstırılmışlığa, 'çoğul' bir özgürlük alanı yaratarak cevap verdiler. Üstelik, bunu 'eğlenerek' yaptılar.

Belli ki, 2010, kadın mücadelesinin sesini yükselttiği bir yıl olacak. Bu yıl, 6 Mart'ta Kadıköy'de yapılan 8 Mart mitingi ve 8 Mart Pazartesi akşamı, Taksim Meydanı'ndan Galatasaray'a kadar yapılan geleneksel feminist gece yürüyüşü, hiç olmadığı kadar coşkuluydu. Çünkü geçtiğimiz yıl içinde, Tekel direnişindeki kadınlardan, Barış İçin Kadın Girişimi'nin etkinlik ve eylemlerine, "Kadın cinayetleri politiktir!" sloganıyla bütün davaları baştan sona takip eden feministlere kadar, kadın mücadelesinin onlarca alanda farklı biçimlerde biriktirdikleri, alanlara ve sokaklara taştı.

Evet; erkekler yılda en az 200 kadın öldürüyor.

Evet; erkekler, tacize, tecavüze, cinsel sömürünün her çeşidine devam ediyor. Evet; birileri hâlâ 'namus' diyor. Evet; birileri hâlâ işyerlerinde bizi 'ucuz emek' olarak görüyor. Evet; ev içi emeğimiz görünmez kılınıyor. Evet; güzel, çirkin, zayıf, şişman, açık, kapalı kategorileriyle bedenlerimiz ve cinselliklerimiz nesneleştiriliyor. Evet; evlenilecek veya eğlenilecek kadınlar oluyoruz, ruhumuz tahakküm altına alınıyor. Evet; "Çocuk da yaparım, kariyer de" propagandasıyla, 'süper kadın'lar olmaya itiliyoruz. Evet; daimi bir erkek bakışının nesnesi, hemcinslerimizin rakibi, 'yuva'mızın görünmez hamalı, çocuklarımızın fedakâr annesi, ailelerimizin uslu kızları olmaya zorlanıyoruz.

Ama kadınlığımız, mağduriyetlerimizden ibaret değil. Bunu en çok, bir araya geldiğimizde, sözümüzü birlikte haykırdığımızda, birlikte kol kola yürüdüğümüzde görüyoruz. Bu yıl bir de, sokakta birlikte dans ederken gördük. Yıllardır dilimizden düşürmediğimiz özgürlük talebi, bir söylem olmakla kalmayıp, bedenlerimize, yüzlerimize, birbirimize bakışlarımıza yansıdığında, yani yaşanan, hissedilen bir şey olduğunda, hiç olmadığı kadar umutla haykırdık sloganımızı: "Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa!"

O gece gördük ki; yalnızken, sokakta ancak kaşlarımızı çatıp omuzlarımızı düşürererek, bedenlerimizi bir kalkana dönüştürüp çabuk adımlarla yürüyerek var olabilmemizin müsebbibi olan 'erkeklik', biz birlikteyken, birlikte eğlenirken, alanımıza girmeye cüret bile edemiyor. Bu yıl, Tünel Meydanı'nda "Sokaklar bizimdir, hesap sorulmaz; 12'den sonra büyü bozulmaz!" dedik. Önümüzdeki yıl, 12'den sonra büyüyü bozan, prensin öpücüğüyle prensesi uyandıran, sınırlarını aşan kırmızı başlıklı kızı kurtlara yediren bütün erkeklik masallarına "Karnımız tok!" diyeceğiz.

Anna Maria Aslanoğlu & Hazal Halavut
Fotoğraf: Bawer Çakır

http://www.bianet.org/bianet/siyaset/120646-sindrella-sokaga-cikti-gece-12-den-sonra-buyu-bozulmadi

8 Mart 2009 Pazar

Fotoğraflarla 8 Mart

Kadıköy mitinginde yakaladığım karelerden bazıları...
Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun.













Nice 8 Martlara

Yine bir 8 Mart geldi çattı. Bu sene pazara gelmesi dolayısıyla toplaşmalara/eylemlere/gösterilere katılımın geçtiğimiz yıllardakilerden büyük olması umuluyor, ne ala… Gerçi Başbakan (ya da devlet erkânından ona muadil olabilecek başka bir isim) henüz geçen yılki gibi bir bomba patlatmadığından (En az üç çocuk yapın) feminist e-mail ağları ve birkaç sorumlu basın organı haricinde kamuoyundan 8 Mart’la ilgili pek ses seda çıkmıyor.

Yalnız birkaç istisna var. Özellikle İstanbul’da gece ve eğlence hayatı 8 Mart’a hazır görünüyor. Örneğin Sony Music yeni bir albümle kutluyor(muş) bu yıl 8 Mart’ı. Albümün adı WOMEN/KADINLAR. İçinde Ayten Alpman’dan Gloria Estefan’a, Aretha Franklin’den Gönül Yazar’a pek çok kadının sesinden eski yeni şarkılar var(mış). Ve hatta bu albümün tanıtımı için bir konser yapıldı 7 Mart Cumartesi akşamı. Biletleri de “bayan”lara indirimliy(miş). Ben “bayan” konusunda İstanbul’da hayatta neler oluyor bilgilendirmesi yapan sitelerden birinin yalancısıyım. Sony Music kendi sitesinde daha duyarlı davranmış bu konuda. En azından “kadın konuklara” diyerek nezaket göstermişler.

Bir diğer hazırlıklı kitle de alışveriş merkezleriydi. Büyük süpermarketlerden birinin birkaç dakika önce cep telefonuma gönderdiği bir mesaja göre, eğer o marketin indirim kartına sahipsek (ki değilsek zaten bu mesajı göndermiyorlar sanırım) 7-8 Mart tarihlerinde cilt bakım ve makyaj ürünlerini %50, elektrikli kişisel bakım ve ev aletlerini de %25 indirimle satın alabiliyormuşuz. Kimi kredi kartlarında da var benzer kampanyalar. Kadın giyim ürünleri satan mağazalarda, makyaj-cilt bakımı, küçük ev aletleri gibi ürünlerde fazla fazla taksit, fazla fazla indirim almak mümkün bu hafta sonu.

Bu durum ilk etapta “A ne güzel artık herkes 8 Mart’ı öğrendi, bilinçli toplum sen çok yaşa,” tepkilerine yol açsa da ikinci defa düşünüldüğünde “kazın ayağı”nın aklımızdakinden çok farklı şekillerde olabileceği ihtimali karşımıza çıkıyor. 1900lerin başlarında sosyalist ve barış yanlısı bir tavırla ortaya çıkan ve ilk başlarda Dünya “Emekçi” Kadınlar Günü diye nitelendirilen 8 Mart’ın aradan geçen bir yüzyılda hem takvim hem de anlam itibariyle Sevgililer Günü ve Anneler Günü arasında bir noktaya konuşlandırılması, elde kalan “şu kadarcık” pırlantaların, küçük ev aletlerinin ve makyaj ürünlerinin satılabilmesi için bir başka fırsata dönüşmesi can sıkıcıdan öte.

Her ne kadar feminizm ilk ortaya çıktığında burjuva bir içeriği olsa da sonraki dönemlerde sol düşünceyle olan etkileşimi toplumsal cinsiyet ve sınıf kaygılarını aynı anda içinde taşıyan bizlere ilaç gibi gelirken (kadının ev içi emeğinin sömürüsünün işçinin patronca sömürülmesinden ne farkı vardır ki?) günümüzde hareketin simgesi olmuş bugünün tüketim toplumu tarafından bir araca dönüştürülmesi Gramsci ve Althusser’den ödünç alınan ifadelerle, ideolojik devlet aygıtları yoluyla sağlamlaşan hegemonyanın gücüne işaret ediyor.

Dünya, ekonomi tarihinin bugüne kadar gördüğü en büyük krizin içinde boğulurken (iddia ediyorum o dönem küreselleşme bu kadar ilerlemediği için 1929 Büyük Buhranı bu kadar büyük bir kriz değildi), ortalıkta “kapitalizmin sonu geldi” sesleri duyulurken, Fransa’da Olivier Besancenot diye genç bir postacı kendisinden hiç beklenmeyen bir başarıyla halkı mobilize etmeyi başarmışken, bizde 8 Mart’ın bile hala bir hediye alma-verme bahanesi olduğunu görmek geleceğe dair çok fazla umutlanmamıza engel oluyor.

Tabii ki genellemelerin hep bir sınırı var. Tamamen feminist kaygılarla, hiçbir ücret talep etmeden yapılan pek çok kültür sanat içerikli 8 Mart kutlaması da var programlarda. Kadınlara (ve talep eden erkeklere) insan olmanın, kadın olmanın, emek sarf etmenin, 8 Mart’ın gerçek anlamını anlatmaya çabalayan aktiviteler biraz olsun çare oluyor karamsarlığımıza. Daha bir sıklaştırıyoruz safları, daha bir dayanıyoruz birbirimizin omzuna.

Hepinizin 8 Mart’ı kutlu olsun, daha nice 8 Martlara…


http://www.istanbul.com/etkinlik/konser-parti/kadinlar-women-album-tanitim-gecesi

http://www.sonybmg.com.tr/news_detail.php?nid=288

Not: Bu yazım bugün Bianet'te yayınlandı. Buraya da koyayım dedim.