Yüksek lisans tezimi yazarken mahallemizde bulunan eski bir halk kütüphanesine devam etmeye başladım. Hem sessiz sakin bir mekandı haliyle, neticede bir kütüphane, hem kablosuz internet bağlantısı sağlıyordu. Hem de geniş bir mekanda hizmet veriyordu okurlarına. Kütüphaneyle tanışmam bu şekilde oldu, Caddebostan Muhtar Özkaya Halk Kütüphanesi. Kütüphanenin eski halini biliyordum aslında. Daha ilkokula giderken arada sırada da olsa yararlandığım bir mekandı, malumunuz ne internet var ne başka bir kaynak. Kitap yegane bilgi kaynağı o zamanlar. Özel TV kanalları bile daha çok taze bir "icat" memlekette. O zamanki halini hatırlıyorum: izbe, her tarafı toz içinde bir mekan. Kitapların bir düzeni yok, altalta üstüste... Yeni hali ise bambaşka. Yazının sonunda kütüphaneye dair bilgiler de yer alacak.
Askerden geldikten sonra da bu kütüphanede çalışmaya devam ettim, başkaca akademik işler için. Günlerden bir gün bir masada kallavi bir Osmanlıca sözlük ve pek de kolay olmayan Osmanlıca bir metin gördüm. Alışık olmadığım bir durum olduğu için, sahibiyle tanışmak istedim ve gördüm ki sahibi Amerikalı bir Osmanlıca sevdalısı. Hikayesini aşağıda okuyacaksınız zaten o nedenle daha fazla ayrıntıya girmiyorum. Sonrasında kütüphanede rastlaştık, haftada bir iki kere kahve sohbetleri yaptık kendi kendimize. Elbette, gene aşağıda göreceğiniz kitap ve içeriğinden de bahsettik ve sonra aklıma geldi böyle bir yazı hazırlamak.