Alper H. Yağcı
Üçüncü köprünün
İstanbul için yarattığı risk köprü inşaatı sırasında tahrip edilen orman
varlığıyla ilgili değil. Köprünün yarattığı asıl risk, etrafında yer alan orman
alanının on senelik bir dilim içinde imara (önce planları ve mevzuatı delmek
sonradan da mevzuatı fiilayata uydurmak suretiyle) açılarak tamamen yok
edilmesi. Kaygımız şu ki köprünün altında yatan temel niyet tam da bu olabilir... Köprü
yapılıyor, yapılacak. Fakat bu projenin İstanbul’un geleceğini yanlış bir
doğrultuda şekillendirmesinin önüne geçmek için
(yani İstanbul’u köprüye değil köprüyü İstanbul’a uydurmak için) belki
hala zaman ve imkan var. Üçüncü köprünün varlığı, kuzey ormanlarının imara
açılmasının bahanesine dönüşmemeli.
Not: Bu, İstanbul Boğazı’na
yapılacak 3. köprü üzerine, birkaç yıl önce, henüz inşaat başlamadan önce
yazmış olduğum, o zaman için herhangi bir yer yayımlanmamış olan bir yazı... Köprünün bağlantı yollarına dair projelerin
mahkemelerce iptal edildiği şu günlerde, yazı tekrar önemli göründü bana, o
yüzden gün ışığına çıkarayım dedim.
3. köprünün
İstanbul için yarattığı risk köprü inşaatı sırasında tahrip edilen orman varlığıyla
ilgili değil. Köprünün yarattığı asıl risk, etrafında yer alan orman alanının
on senelik bir dilim içinde imara (önce planları ve mevzuatı delmek sonradan da
mevzuatı fiilayata uydurmak suretiyle) açılarak tamamen yok edilmesi. Korkumuz
şu ki köprünün altında yatan temel niyet tam da bu olabilir.
3. köprünün
yapımı için gerekçe gösterilen transit geçişlerin köprü trafigindeki payi %2-3
civarinda. Köprü trafiği sorununun kaynağındaki trafik, Istanbul'da ikamet eden özel araç sahiplerinin yarattigi trafik. Yeni bir köprü bu trafik sorununu
çözebilir mi? TMMOB’un raporundaki değerlendirmeye göre köprüler iki kıta
arasında taşınan yolcu sayısından ziyade, taşınan araç sayısında artış
sağlıyor. Özel araç kullanımını ve köprü aksinde yer alan bölgelerde yerleşimi
özendiriyor. Boğaz geçişlerinde toplu ulaşımın önemini azaltan bir etki
yaratıyor.
Yapılmış
olan ilk iki köprüyü zamanın şartlarına göre, üçüncü köprüyü de kendi zamanının
şartlarına göre değerlendirelim. Önceki köprüler, az gelişmiş bir ülkenin ekonomik
kalbi konumundaki bir şehirde otomobil kullanımının özendirilerek tüketimin
artırılması, yeni iş sahalarının yaratılması vb, sayesinde ekonomik
dinamizm ve gelir artışı amaçlarına hizmet etmiş olabilir. Bu dönüşümlerin
getireceği ekolojik tahribat ve trafik sorunlarının o zaman için İstanbul’un
kaldırabileceği bedeller olduğu düşünülebilir.
Peki bugün
gelinen noktada, aynı zamanda bir turizm varlığı olan İstanbul daha fazla nüfus artışını ve doğal kaynaklar üzerinde
daha fazla baskıyı kaldırabilir mi? Şehircilik uzmanları bu soruya “hayır”
yanıtını veriyor. Doğu-batı ekseninde genişlemesi gerekliliğinde herkesin
hemfikir olduğu şehir, eğer yerleşimin ve iş merkezlerinin 3. köprüye yaklaşmasına izin verilirse, kuzeye genişlemiş ve yeni bir nüfus artış
dinamiğine daha kavuşmuş olacak. Bu sırada şehrin nefes alması için hayati önemdeki orman ve su kaynakları geri
döndürülmez biçimde kaybedilecek. Ayrıca, bu kadar kuzeye yapılmış bir köprünün
sorunları gidermedigi görüldükten sonra belki de Tarabya'ya, Arnavutköy’e
dördüncü, beşinci köprülerin yapılması gündeme gelecek. Bana öyle geliyor ki 3.
köprü İstanbul trafiğini belki bir 10 yıl rahatlatır. Ardından, köprü
bölgesinde oluşacak yeni imar bölgelerinin yarattığı trafik bu etkiyi ortadan
kaldırabilir. Yani 3. köprünün yaratılmasına katkıda bulunacağı sonuç şu olabilir:
daha büyük, daha geniş bir İstanbul, bugünküne benzer bir trafik çilesi, daha
kirli hava, daha pahalı içme suyu, daha az orman. Herhangi bir dünya
metropolüne daha çok benzeyen, daha gri bir manzara. Daha az İstanbul.
Tüm bunları
dinledikten sonra, hala "hocam iyi güzel de, köprü yapmayıp, inşaat
yapmayıp ne yapacağız" diyenler olacaktır. Başta Istanbul'da %10 civarında
olan raylı ulaşım oranının (ki Tokyo'da mesela %96) ve vapurla yolcu
taşımacılığının artırıllmasina yönelik projeler—inşaatı sürmekte olan Marmaray
bu projelerden biri—üzere buna bir dizi yanit verilebilecekken, sunu söylemekle
yetinelim: Kan kaybeden hastanın su içmemesi gerekir. Ne kadar çekici gelse de
içmemesi gerekir. Çünkü su içmesi ona zarar verecektir. Eger başka hiçbir sey
yapılamıyorsa dahi, yapılmaması gereken sey yapılmamalı, "önce zarar
vermeyeceksin" ilkesi uyarınca. Kaldi ki,
yapılması gereken işlerin bazıları da, yine aynı iktidar tarafından zaten
yapılmakta. Peki 3. köprüdeki ısrar neden?
Israrın
nedeni bence şu: 3. köprü trafik
sorunlarını çözmek için yapılmayacak. Istanbul'da yeni bir imar sahası, yani
yeni bir inşaat yatırım alanı yaratmak için yapılacak. Bu tarz yatırımlarla,
aşağı yönlü baskı altına girmiş bulunan ekonomik büyüme oranını ayakta tutmak
amaçlanıyor. “Biz
Müslümanız, mucit çıkaramayız, ara eleman ülkesiyiz” gafının TOKİ başkanının
ağzından çıkması ne kadar da manidar! Ekonomik büyüme için arazi
özelleştirmelerine, inşaat yatırımlarına bel bağlamış, özel sermayenin imalattan inşaat ve hizmet sektörlerine göç ettiği, tasarruf oranlarının ve
Ar-Ge yatırımlarının zafiyet içinde, ihracat malları içinde yüksek
teknoloji ürününlerinin azalma trendi içinde olduğu bir ekonomi ile 3. köprü
gibi projeler pek mütenasip.
Günü
kurtarmak, aynısından biraz daha istemek, böyle gelmiş, böyle gider demek, ne
yapalım bizim ülkemiz de böyle demek, ve yirmi yıl sonra bizim ekonomimiz neden
bir Güney Kore gibi olamıyor diye tartışmaya devam etmek, İstanbul yaşanmaz
hale geldi diye şikayet etmek bir seçenek. Bunun ötesine geçmek için çaba sarf
etmek de başka bir seçenek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder