27 Şubat 2009 Cuma

kadın ve gece

Bir kadın… Sokakta yürüyor. Bir Pazar günü. Güneşin henüz gülümsediği saatler. Bir Pazar günü. Sokaklar sessiz. Pek ıssız. Kadın, yalnız. Zorlu bir yokuşu tırmanırken, birinin adımları arkasında. Hemen dönüp bakmıyor. Emin oluyor, takip ediliyor. Bir an sonra dönüyor artık. Gençten bir adam oradaki. Adamın adımları hızlanıyor. Kadın yine dönüp bakıyor. Adamın elleri pantolonunun içine kayıyor. Yüzünde o çirkin tehditkar ifade. Kadına yapacaklarını okuyor. Kadın çeviriyor başını. Başlıyor koşmaya. Fakat yokuş dik, yokuş bitmiyor. Adam da peşinden. Yokuş bitiyor, bakkala giriveriyor kadın. Öteki tabi çekip gidiyor. Hikaye burada bitmiyor. Soruyor bakkal adama kadın, “Şunu tanıyor musunuz?”. Anlatıyor başına geleni. Adam şöyle bir süzüyor kadını. Daracık bir pantolon giymiş kadın. Adam bakkalın bakışları adam tacizcinin davranışını haklı çıkarmaya çalışıyor. Ekliyor: “Mahallenin delilerinden biri. Burada çok var onlardan. N’aparsın…”. Kadın yumruk yemiş gibi kalakalıyor. Şaşkın bakıyor sadece. Terk ediyor dükkanı tek laf etmeden… Tümüyle yalnız olduğunun bilincinde.

Aylardan sonra bir çağrı maili geliyor. Hisarüstü’nde bu gibi olayların artmasının ardından BÜKAK (Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü) bir gün içinde toplanıyor ve acil eylem planı alıyor. Bilgisi bana da bir arkadaşım aracılığıyla geliyor. Böylece dün gece (25 Şubat) 23.00’te 2.Kız Yurdu’nun önünde buluşuyoruz. Hatrı sayılır bir kalabalıkmışız meğer. “Geceleri de sokakları da istiyoruz”, “Börekçide, Simitçide, Hisarüstü’nde tacize hayır” sloganlarıyla yürüyoruz. Börekçinin, simitçinin önünden geçerken inadına yükseltiyoruz çığlıklarımızı. Geçen arabalardaki adamlar, yoldaki adamlar, polis adamlar, pencerelerdeki adamlar hepsi şaşırıyor. Bu defa gece bizim. Kadınların adımlarıyla, haykırışlarıyla yırtılıyor gece. İşte bu defa yalnız değiliz. Tacizlere rağmen geceleri sokakları terk etmeyeceğiz. İnadına var olacağız, inadına görüneceğiz.

Çok sevdiğim bir şiiri bu noktada sizlerle paylaşmak istiyorum.

YOLDAKİ YALNIZ KADIN
Bir sakıncadır, bir tehlikedir bu
hâlâ erkeklerin olan bu dünyada
yürümek yalnız başına.
Her dönemeçte bekler seni
pususu saçma rastlantıların.
Sokaklar yaralar seni
meraklı bakışlarla.
Yoldaki yalnız kadın.
Tek savunman senin
savunmasız olman.

Düşünmedin erkeği
dayanılacak bir destek gibi,
yaslanılacak bir ağaç gövdesi,
sığınılacak bir duvar gibi
düşünmedin erkeği.
Düşünmedin erkeği
bir köprü, bir tramplen gibi.
Yapayalnız çıktın yola
eşit koşullarda tanımak istedin
ve istemedin hiçbir şey erkeği sevmekten başka.

Uzaklara gidebilecek misin,
yoksa düşecek misin çamurlara?
Bilmiyorsun, direngensin ama.
Devirseler de seni yarı yolda
gene de bir yerlere varmış olacaksın
mutlaka.
Yoldaki yalnız kadın
Her şeye rağmen yürüyorsun
Her şeye rağmen durmuyorsun.

Hiçbir erkek
yalnız olamaz
bir kadın kadar.
Karanlıklar diker önüne
bir kapalı kapı.
Geceleyin hiçbir kadın
tek başına gidemez yolda.
Ama güneş, bir gardiyan gibi tıpkı,
açar uzayı sana
tan vakti.

Ama karanlıkta da yürüyorsun sen
çevrene korkuyla bakmadan.
Ve her adımın
bir güvenlik belgesidir
seni uzun süre korkutan
erkek için.
Adımlar çınlıyor taşlarda.
Yoldaki yalnız kadın.
En sessiz, en yürekli adımlar
aşağılanmış toprakta,
kendisi de yolda
yapayalnız bir kadın olan toprakta.

Blaga Dimitrova
Çeviren: Özdemir İnce

5 yorum:

adsumcu dedi ki...

ilk yorum da benden gelsin:)

bu anlatılan hikaye ülkede herhangi bir yerde yaşanmış olmasını anlayabileceğim bir hikaye.DİKKAT:kabul ettiğim değil ama yaşanmasının beni şaşırtmadığı bir hikaye-maalesef.
ama bana nedense bizim okul ve çevresi bu tür olaylardan izole gibi gelir-di.ne de olsa üniversite öğrencilerinin yoğun olarak yaşadığı,ister istemez çevredeki diğer kişileri de -olumlu anlamda- etkilediği bir muhit.

tamamen cahilane merakıma binaen soruyorum -ki belki de sorulması abes bulunabilir- bu tür olaylar ne sıklıkta yaşanıyor ve bu tacizcilerin okulla herhangi bir ilgileri var mı bildiğimiz kadarıyla?

şundan sormak istedim,bu okul eğer daha kendi dibindeki insanları bile değiştirme,dönüştürme yeteneğine sahip değilse neyin kavgasını vermekteyiz?
*okulun etrafını değiştirmesi iyidir kötüdür tartışmasına girmeden,belki biraz modernist bir biçimde "iyidir" önkabulünden yola çıkarak sormaktayım bu cahilane soruyu.

SE7IN dedi ki...

ben yurtta kaldığım süre içinde tam olarak hisarüstü'nde oturmuyordum. uçaksavar etiler tarafına daha yakın olduğu için bu sorundan biraz daha az muzdarip bir semtti fakat iki farklı yılda iki farklı oda arkadaşım maruz kalmıştı bu tacizlere.
bir tanesi tam özden apartmanı'nın (yurtiçi kargo'nun olduğu bina yani) önünde yaşanmıştı bunların. orada zamanında çöp konteynırlarını koymak için küçük mağara gibi üç duvarlı bir tavanlı bir barakamsı vardı (hala var mı hatırlayamadım şu an). tacizci-1 orada konuşlanmış gelen geçeni beklemekte, gözüne kestirdiklerine de "gününü" göstermekteydi.
ikinci vaka bu ilkinden yanlış hatırlamıyorsam 1,5 yıl sonra filan yine aynı civarda gerçekleşmişti. bu sefer iki tane "hisarüstü gençlik" üyesi (buralardaki namı böyle bu arkadaşların) kuzeyden yurda dönen iki kızın peşine takılıp o kaldırım senin bu kaldırım benim yurda kadar resmen kovalamışlardı.
tabii ne oldu, hiçbir şey olmadı. kimse sesini çıkarmadı, bugünlere kadar geldik.
onur'un sorusuna cevaben, benim bildiğim kadarıyla okulla ilgileri yok bu arkadaşlarımızın ama olabilir de. kampüs magandalarımız yok mu sanki bizim? biraz daha paralı, biraz daha şık, biraz daha eğitimli oldukları için onlarınkini taciz diye nitelendirmiyoruz da ib'nin merdivenlerinde ya da balkonunda karargah kurup "g.te bak, g.te bak" diye karı-kız kesen adam hiç mi yok? ben size isim de veririm de tanıdığımız bildiğimiz adamlar şimdi rencide etmenin alemi yok burada. onun yerine geçen yıl ilkbaharda kilyos yurdu'nda yaşananları hatırlatayım.
bükak yine eylem yapmıştı o zamanlar. öğrenci mi değil mi ne oldukları çok belli olmayan bir kaç adam kalıyormuş kilyos'ta (bu yurtlar özel şirket elinde ya, o yüzden dışarıdan adam alınabiliyor sanırım). kızları baya bi rahatsız etmişler deniyordu. bükak sağa sola posterler asmıştı. tabii grup halinde oturan kızların yanına gelen adamın ne istediğini bilmek imkansız. "taciz edildik" demek mümkün, ama adam sigarası için çakmak istemeye de gelmiş olabilir. aynı adam gloria jeans'te masalarına yaklaşsa flört olarak algılarlardı belki de, kim bilir? bu işlerde çok ince bir çizgi var, yine de kişinin kendi ifadesi dikkate alınıyor bildiğim kadarıyla.
uzattım biraz dağıldı konu, ve fakat, sevgili onur, verdiğimiz kavga belki erkeklerimizi terbiye edemez de kadınlarımızın seslerini yükseltmelerine yarayabilir, bir de bu tarafından bakmak lazım meseleye :)

Adsız dedi ki...

Sevinin bahsettigi Kilyos'taki olaylar doğrudur, ayrıca benim anlattıgım hikayedeki 'deli'nin akabinde ogrenebildigim kadarıyla baska vukuatları da varmıs. Bu son eyleme neden olan ve tacizlerin sadece Hisarustunde degil kampuste de cok fazla karşılasılan bir sey oldugunu anlatan eylem bildirisini alıntılıyorum: "3 ay kadar önce Hisarüstü Mahallesi’nde, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olan kadın arkadaşımız, bir grup erkek tarafından önce sözlü olarak taciz edilmiş ardından da bıçaklı saldırıya uğramıştır. Son birkaç gündür ise Börekçi ve Simitçi gibi Hisarüstü’nün merkezinde bulunan ve birçok kadın öğrencinin zaman geçirdiği mekanlar ve çevresinde de taciz vakaları artmaktadır. 25 Şubat gecesi de bir erkek grubu 3 kadına Simitçi’de oturdukları masadan laf atmış, eve giderken onları takip etmiş ve onları sözlü ve fiziksel olarak taciz etmiştir.

Boğaziçi’nde okuyan birçok öğrenci Hisarüstü bölgesindeki evlerde yaşamakta ve zamanının büyük çoğunluğunu Hisarüstü’nde geçirmektedir. Birçoğumuz markete giderken, study’den evimize/yurdumuza dönerken ya da yemekten gelirken sözlü ve fiziksel tacize uğruyoruz. Tabi ki “güvensiz” olan tek yer Hisarüstü sokakları değil. Aynı şekilde Boğaziçi Kampüsü içerisinde de birçok sözlü ve fiziksel taciz vakası ile karşılaşıyoruz. Kampüs içinde yaşanan tacizlerin yanı sıra giderek artan bu taciz vakaları biz kadınlara şunu gösterdi: Yaşadığımız yer olan Hisarüstü hiç de o kadar “güvenli” değil! Peki Boğaziçi Kampüsü ve Hisarüstü biz kadınlar için nasıl daha yaşanılabilir bir yer olur? Bunun çözümünün şu aralar Hisarüstü’nde pek sık rastladığımız devriye arabaları ya da polis tarafından yapılan kimlik kontrolleri olmadığı açık! Simitçi’de oturup çay içerken kimliğimizi soran polislerin varlığı, kadınların yaşadıkları cinsel taciz vakalarına panzehir olmamaktadır."
Bu gibi eylemler, evet belki o zihniyetin degismesini dolaysız bir sekilde degismesini saglamayabilir fakat kadınların kitleselligini gosterebilir diye dusunuyorum.

Adsız dedi ki...

Kendi nefsime de dahil olmak üzere şu tespitimi dile getirmek isyiyorum: Her şeyde olduğu gibi burada da mesele Allah korkusuna gelip dayanıyor. Allah korkusu olmayan bir insan veya dini terbiyeden geçmemiş bir insan, şeytanın birçok oyununa açık hale gelir. Tamam, insanın bir de fıtratında veya yaratılışında var olan dürüstlük ve merhamet gibi hisler bahşedilmiştir. Hiç dindar olmayan bir insanın dahi Müslümanca davranışlar sergilemesine çok olmasa da şahit olmuşumdur. Ancak, bazı insanların yukarıda bahsettiğim pozitif hislerinin gerek ailevi terbiyeden olsun, gerek toplumdan aldığı terbiye-.den (-sizlikten)olsun; gelişmediği bir gerçektir. Dolayısıyla lafı uzatmadan diyebilrim ki; insandaki kötü hislerin değersiz hale gelmesi sadece iyi, ahlaklı ve güzel hislerin gelişmesiyle ve kötü hislerin şeytandan olduğu bilincine varmakla mümkündür. Kötü hislerle dolu insana ceza vererek insanlar sadece onu olumsuz eğitiyor olabilir. Biz kötü hislerle dolu insana ceza verdiğimizde bunu aynı kötü hislerle yaparız ki; sonuçta kötü hisler katmerlenir ve galip gelir. Hapisten çıkıp tekrar suç işleyenlerin çoğu, zaten var olan kötü hislerinin pekiştirilerek daha da derinleşmesinden kaynaklanmaktadır. Bunu bilmek için gözlemlemek yeterlidir. Psikolog filan olmaya da gerek yoktur. Bütün mesele sonuçta batılılaşmanın verdiği olumsuzluklardan tutunda, dini, ailevi ve toplumsal eğitimin eksikliği meselesidir. Şehirdeki birçok insanlar elleri birkaç kuruş görüp sırtları pekişince şımarıyorlar. Köydekiler ise bugün yiyecek buldum diye şehirdekinin katlarca misli şükür ediyor. Şimdi burada hangi insan tipini tercih edersiniz? Azgın ve terbiyesiz ama cebi para dolu bir şehirli mi, yoksa Allah'ı ağzından düşürmeyen fakir köylü mü? Ben eminim ki; günümüzün birçok insanı (!) ikincisini tercih edecektir.

Halil dedi ki...

tarz-i islam ne arkadasim?.. sinirim bozuldu resmen :)))

aylar sonra zaman bulup bloga bir ugrayayim dedim, son etkinlik bir ay once ve o da islami tarzda... bosladik galiba burayi, kendi adima ozur diliyorum.