Aytuğ’nun çağrısına geç de olsa icabet etmem gerektiğini düşündüm. Fikirlerim var ve kafam karışık. Ve benimle gerçekten siyasal ve hukuksal bir düzlemde tartışacak, bana bilgi verecek ve hatta belki de beni ikna edecek seslere ihtiyacım var.
Not: Bu yazı evetçiler ve hayırcılar baz alınarak yazılmıştır. Bunun nedeni yazarın boykotçuların duruşlarını değerli bulmuyor ya da görüşlerine katılmıyor olması değil. Değişiklik paketinin var olan içeriğine yönelik bir tartışma yürütme çabasıdır.)
Anayasa değişikliği paketini tartışmak gerekiyor, ama istisnasız tüm partilerin ve hatta bazı hukukçuların yaptığı gibi paket “iyi” ya da “kötü” noktasından daha derin bir tartışma yürütmek lazım. Bazılarının yaptığı gibi isminin önündeki “prof. dr.” yazısından aldıkları güçle “bana inanın”, “evet deyin” ya da “hayır deyin” demekten ileri bir tartışma. Seçmen olarak benim de nedeni açıklanırsa neden öyle ya da böyle demem gerektiğini algılama kapasitem olduğuna inanan bir tartışma. Onlarca kez değiştirilmiş bir anayasamız var, toplam kaç kez değiştiğini bile hatırlamıyoruz. Paketler halinde 16 kez değişti, toplam 90 kez değişti diyenler var (sayısal bir hata olabilir, düzeltirseniz sevinirim). Tam sayı olarak kaç kez değiştiğinin pek de bir önemi yok, önemli olan çok kez değişmiş olması. Çok kez değişmiş bir anayasada yapılacak yeni değişikliklerin partiler nezdinde “82 Anayasası’na evet mi” “hayır mı” noktasında kilitlenmesine ancak komik denebilir. Anayasayı tartışalım, bu kadar kez değişmiş olmasını, neden kaldırılmadığını/kaldırılamadığını konuşalım. Ya da en azından bu yeni değişikliklerin ne anlama geldiğini, içeriksel olarak, hukuki olarak bu değişikliklerin ne demek olduğunu konuşalım ve birbirimizi ikna edelim. Ben açıkçası çok açığım ikna olmaya ve belki de niyetliyim. Herkese söylüyorum bana neden “hayır” demek gerektiğini, “bizi ayakta uyutuyorlar”, “bu anayasa değişiklikleri cumhurbaşkanına ekstra güç veriyor” gibi yuvarlak ve içi doldurulmamış sözler kullanmadan “çünkü… maddesinde… deniyor ama bu…. demek, zira değişiklik öncesinde… olan şey şimdi… oluyor” diye açıklayın, ben de içim rahat hayır diyeyim. (Yine belirtmekte yarar var iki seçenek varmış gibi yazılmasının nedeni yazarın değişiklik maddelerinin içeriğiyle ilgili bir tartışma yürütülmesini arzulanmasındandır. Yoksa bu paketi ne kadar önemli sorunları, hangi maddeleri dışarıda tuttuğu bilinmekte. Boykot ayrı bir yazı konusu olması gerekn bir konu diye düşünüyorum.)
177 maddeli bir anayasanın geçici maddeler dahil 26 maddesinde önerilen değişikliklerin bu maddeler içinde de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Demek istediğim konunun siyasileşmemesi tamamen bilgi üzerinden tartışılması değil. Bunun olmayacağını ve hatta olmaması gerektiğini, asıl o zaman en saklı, dipten, derin derin ilerleyen, tehlikeli bir politikleşmeden korkulması gerektiğine inanıyorum kendi adıma. Ama en azından bir miktar, en azından kendi aramızda maddeleri ne olup ne olmadıkları, neyin nasıl değiştirilmeye çalışıldığı konusunda düşünmemiz, tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bizi ‘neden evet neden hayır’ı tartışırken şu an Türkiye gündeminde yapıldığı (hatta ezelden beri yapılmakta olduğu) üzere sığ politikalar yapmaktan, birbirimize sataşırken ana ve asıl önemli olan şeylerin etrafından dolanmaktan kim kurtaracaktır. Siyasetin “sen çömeldin, ben ayakta durdum”, “senin eski başkanın da aynı Hitler’di”nin az ötesine taşınmasının hayalini beraber kuruyoruz sonuçta.
Gönül ister ki her madde üzerinden müzakere edelim, bilgileri ortaya dökelim, her yerini iyice deşelim paketin. Ama bunu ne benim tek başıma, ne de tek bir yazıda yapmam mumkün. O nedenle bu yazı bünyesinde paketin en çok konuşulan maddelerinden HSYK ile ilgili değişikliğe bildiğim kadarıyla kısaca değinmek ve sizin de bu konudaki fikirlerinizi duymak istiyorum. Hatta benim anlamadığım, yanlış anladığım yerleri tamamlamanızı, düzeltmenizi tüm kalbimle temenni ediyorum.
82 Anayasası’ndaki mevcut madde uyarınca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) toplam 7 üyeden oluşuyor. Bu üyelerden ikisi Adalet Bakanı ve Müsteşarıdır. Bakan kurula başkanlık eder, müsteşar ise kurulun doğal üyesidir yani seçilmez. Geri kalan 5 asil üyenin 3’ü Yargıtay’ın belirlediği (her üyelik için 3 isim belirliyor Yargıtay), 2’si ise Danıştay’ın belirlediği (aynı şekilde Danıştay da her üyelik için 3 isim öneriyor) isimler arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Bunun yanında Yargıtay 3, Danıştay da 2 Yedek Üye (aynı kurala tabi şekilde) belirliyorlar. Dolayısıyla mevcut durumda HSYK üyelerinin 5’i dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor. Bunun dışında kalan 2 kişi ise zaten hükümet ilişki doğal üyeler. Gelelim değişikliğe: buna göre kurulda 22 asil, 12 yedek üye bulunacak. Asil üyelerden 4 tanesi Yüksek Öğretim Kurumları’nın hukuk bilim dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından direkt olarak seçilecek. Bu durumda Cumhurbaşkanı gibi halk tarafından seçilmiş olmayan birine böyle bir yetki verilmemeli denebilir (benim aklıma ilk o gelmişti) ama biliyoruz ki artık onu da biz seçeceğiz. Bunun dışında kurulun “…üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir.” Yargıtay ve Danıştay üzerindeki Cumhurbaşkanı’nın seçme yetkisi kalkıyor. Bunun yanında Türkiye’deki hakimlerin ve savcıların %70’ini oluşturan kürsü hakimlerinin azından birinci derece olanları kurula 7 asil üye sokabiliyor. Bu da demek oluyor ki kendileri hakkında karar verme yetkisi olan bir kurulun üyelerini seçebiliyorlar. Mevcut anayasada kurul sadece (yine kurulun atadığı) Danıştay ve Yargıtay üyeleri tarafından seçilebiliyor. Kürsü hakimleri kendi haklarında “mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, her türlü yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak” ile yetkili olan kurulun üyelerini seçemiyordu. Ferhat Sarıkaya’yı hatırlarsınız, bir gün Özel Yetkili Van Savcısı iken ertesi gün meslekten ihraç edildi ki bu avukatlık bile yapamayacağı anlamına geliyor. Ferhat Sarıkaya gerçekten Şemdinli İddianamesi’nde ihracını gerektirecek bir şey yapmış olabilir, ama en azından bence kendini savunmayı ve yargılanmayı hak ediyordu. Düzenlemede buna yer veriliyor, mevcut anayasada tüm kararları yargı denetimine kapalı olan kurulun meslekten ihraç kararına karşı yargı yolu açılıyor. Benim gözüme şüpheli gözüken konu anayasada değil kanunda düzenlemesi öngörülenler hakkında: “Kurul üyelerinin seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri, toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir” deniyor. Türkiye’de seçmen hiç fark etmeden kanunlarda ve hatta yönetmeliklerde neler düzenlendiği malum. Dolayısıyla bundan çekinmek gerek diyorum. Her ayrıntısına değinemedim düzenlemelerin, aklıma ilk gelenler bunlar olduğu için bunları yazdım. Ama elinizde başka bilgiler varsa ve başka görüşler paylaşırsanız çok iyi edersiniz.
3 yorum:
Esra'nın yazdıklarına katılmamak elde değil.
Evetçiler Hayırcılar olarak saflaşmayı, her konuda başardığımız gibi, başardık yine.
Bu saflaşma neticesinde de "hani benim Recebim Recebim hayır oyu vereceğim" türünden garabet "hayır" propagandacılarıyla sevgili başbakanımız ve şürekasının bildik kibirli egosu şişkin "evetçi" tavırları arasında gidip geliyor, bu sıcak yaz günlerini onlarla geçiriyoruz.
Hayırcıların en baş nedenleri bu paketin AKP tarafından meclisten geçirilmiş olması. Bunun ötesinde bir de paketin işsizliği düşürmeyeceğini, insanların evine daha fazla yemek götürmesine yardımcı olmayacağı argümanını gazlıyorlar.
Nasıl bir anayasa neticesinde bunların olabileceği bir yana, CHP içinden bir kişinin de çıkıp "ya arkadaşlar, bu mantıksız bir argüman değil mi" dememesi de oldukça ilginç. Pakette "şu yok bu yok" gibisinden eleştirilerin de yersizliği meydanda bence.
Onun ötesinde pakete içerik itibariyle hayır diyecek olanların içindeki en büyük endişe AKP'nin kadrolaşması neticesinde memleketin ahvalinin alabileceği şekil. Adalet kadrolarına da sirayet edeceği-ettiği öngörülen bir AKP'nin sistemin sigortası konumunda görülen adalet mekanizmasına duhulü hayırcılar açısından asıl sorun yaratan kısım bence. Bu değişiklikle adalet kadrolarının daha da fazla ve hızlı bir biçimde AKPliler tarafından doldurulacağından endişe etmekteler.
Ben naçizane şunu da düşünüyorum açıkçası, sizin benim sıklıkla yaka silktiğimiz, değişmesini istediğimiz bir anayasa olsa da 82 anayasası, aslında genel anlamda insanların ne bu anayasayla ne de Evren Paşa ve şürekasıyla sorunları olduğunu düşünmüyorum. Otoriteye biat kültürünün çok gelişmiş olduğu ve asker millet görüşü üzerinden kendisini -kısmen de olsa- tanımlayan bir yapıda, bu anayasanın toplumun geniş kesimince kabul gördüğünü düşünüyorum.
80lerin sonunda ailecek gidilen bir Bodrum tatilinde sabah erkenden yürüyüş yapıp denize girmeye çok meraklı pederimin -ki kendisi AP, DYP çizgisinde bir seçmen olup yine 80lerde Demirel'e bayram tebrik kartı yollamışlığı da vardır- Evren Paşa'ya rastlayınca "günaydın paşam" demesi bence son derece anlamlı bir hadise.
"Burada üzerinde durmak istediğimiz değişikliklerden birincisi Anayasa’nın 125. Maddesinde yapılan değişiklikle ilgilidir. Yeni pakette bu maddeye “yargı yetkisi hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” yargısı ekleniyor. Böylece, örneğin Danıştay, kamu yararı kriteri çerçevesinde çevrenin korunması ya da özelleştirmelere ilişkin herhangi bir yasayı artık iptal edemeyecektir. Geçmiş dönemlerde Danıştay kamu yararı gözetilmediği için bazı özelleştirmelerin önüne geçmiş ya da çevreye ilişkin kimi uygulamaları durdurmuştu. Bu maddeye eklenen yukarıdaki cümleyle Danıştay artık bunu yapamayacak. Dolayısıyla zaman zaman özelleştirmelerin önünde bir engel olan ve bundan dolayı Başbakan’ın sürekli yakındığı Danıştay aradan çıkarılacak.
[...]
Emekçiler açısından önemli başka bir değişiklik 51. Maddede yapılıyor. Bu değişiklik “aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz” hükmünün maddeden çıkarılmasından başka bir şey değil. Ne var ki işçilerin birden fazla sendikaya üye olabilmesini kabul etmek işyerinde işçileri bölmek, duyarsızlaştırmak ve tepkisizleştirmekten başka bir işe yaramaz. Kaldı ki aslında tam da bunun için yapılıyor. Sendikaların politik görüşleri açısından birbirlerinden farklı olduğu, kimi sendikaların iktidara yakın politikalar güttüğü göz önüne alınırsa bunun önemi daha da artar. Bu, pek açıktır ki hükümetin güdümünde olan sendikaların daha da güçlenmesi anlamına gelecek, aynı işyerinde örgütlenen sendikaların işverenle değil de daha çok birbirleriyle mücadele etmesini gerektirecek ve sınıf mücadelesine hiçbir şey katmadığı gibi geriletecektir. Bu nedenle bu değişiklik, emekçiler açısından kesinlikle ileri bir uygulama değil.
[...]
Üzerinde durulması gereken bir başka madde, kamu görevlilerinin toplu görüşme hakkını toplu sözleşmeye çeviren 53. Madde. Sıkça söylendiği gibi grev hakkı olmadıkça bu değişiklik anlamsız, ileri filan da değil, yani yapılmasa da olur. Ama daha da önemlisi, değiştirilen maddeye göre toplu sözleşme sonunda anlaşmazlık olursa tarafların Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurması zorunlu. Lakin bu kurulun kimlerden oluşacağı yine iktidara bırakılıyor. Daha önemlisi bu kurulun aldığı kararın kesin ve toplu sözleşme hükmünde olması, yani bu kararlara karşılık yargıya başvurmanın tamamen olanaksızlaşmasıdır. Kaldı ki bu, aynı zamanda grev yasağının mutlaklaştırılmasıdır. Kamu emekçileri açısından ne ileri bir değişiklik! Güya YAŞ kararlarını yargı denetimine açan hükümet (o da sadece ilişik kesme durumunda), toplu sözleşmede uyuşmazlık halinde yargı denetimini kapatıyor."
Mustafa Kemal Coşkun'un (Ankara Üniversitesi, DTCF) Radikal 2'de 29 Ağustos günü çıkan yazısından alıntıladım.
Yazının alıntılamadığım kısmında da Esra'nın da belirttiği gibi "hayır=darbeseverlik" denkleminin iktidar tarafından yaratılan bir mekanizma olduğundan bahsediyor. Yani "neden hayır/evet" ten ziyade bir söylem/imaj olarak "evet/hayır" üzerinden ilerlediğini referandum tartışmasının.
Yazdıklarınızı ilgiyle okuyorum, ama sandığa gittiğimde hangi renge mührü basacağımıda bilmiyorum, yukarıdaki yazı ve yorumu dikkate alırsam tercihim hayır yönüne kayıyor, kendi çapımda çevremdeki insanlarada aynı soruyu soruyorum, genel ağırlık HAYIR denileceği yönünde, sebep olarakta AKPye güvenmemelirini gerekçe gösteriyorlar, ama sandıktan çıkacak sonucun evet olacağınıda(umarım yanılırım ve oylama sonrasında yanılmışım diyebilirim) gayet iyi biliyorum, ekranda hergün izliyoruz biat kültürü son sürat gidiyor. Karşısında son dakikada hangi kumpasla başa getirildiği belli olmayan ve koltuğuna alışamadan kendini meydanlara atmış Kemal bey ve bağırmaktan sesi kısılmış Devlet Bahçeli kendimce "Hiç şansları yoktur" diyorum. Bu oylama anayasa değişikliğinden çok parti seçimlerine döndü. Genel seçim gündemimizde yokken birden üzerinde niye partiler arası uzlaşılamadığını anlayamadım bu referandumla aynı minvale girmiş olduk. Anayasa değişikliği meclistede yapılabilirdi, maksat nedir anlamış değilim, halkı gererek yine ikiye bölmekmi, kazanılan referandum sonrası egoları birdaha tatmin etmekmi?
Bu darbe anayasası elbet değişsin, hukuka aykırı ne varsa yenilesinler, yargı yolu ayrıcalıksız herkese açılsın, dokunulmazlıklarda buna dahil edilsin(meclis dokunulmazlığı bu pakette sanıyorum yok). Halka neye oy vereceğide anlatılsın diyeceğim ama 10 güne bunlar sığmaz. Görünen o ki HAYIR mührünü basmakta zorlanmayacağım.
Yorum Gönder