7 Eylül 2010 Salı

12 Eylüle kaldı 5 gün

Çok değil, az bir şey kaldı pazara. Sandıklarda evet-hayır basıp, akşamki eğlenceyi bekleyeceğiz. Nedense seçim akşamlarını dünyanın en heyecanlı olayı olarak görürüm, bu referandum da -kısa metrajlı da olsa- benzer bir heyecan demek olacak benim için. Nedenini merak mı ettiniz?


Ertuğrul Özkök vari bir giriş yapıp, okurun ilgisini çekmeye çalışmak istemiştim hep, bu yazıda onu yaptığımı sanıyorum:)
Bu referandum sürecinde bazı şeyler dikkatimi çekince onları yazmak farz oldu benim adıma. Nokta nokta teker teker bunların üzerinden gitmek arzusundayım.

1-Evet tarafı da hayır tarafı da bu referandumu sanki genel seçimmiş havasında karşıladı. Bence hayırcılar bunu daha başarılı olarak yaptılar, yapıyorlar. Neticede en yakın genel seçimde 53-47 oranında çıkan oylara bakınca, bu referandumu seçimmiş gibi yansıtmak hayırcılara otomatik % 53ük bir taban yaratmış oldu. Bunun üzerine o zamandan bu zamana iktidardan uzaklaşıp muhalefete kayanları eklediğinizde bir hayli geniş bir hayır tabanına kavuşmanız işten değil. Muhalefet de bunu yapmaya çalıştı bence.

2- İktidar ise kendisine olan yüksek güveninden ötürü referanduma yine bir seçimmişçesine yaklaştı. Başbakan çıktı konuştu, Arınç çıktı konuştu... Onların konuşmalarında da açık olan nokta onların da bu referandumu seçimmiş gibi ele alıp, partilerine bir güvenoyu talep etmeleriydi. Ha bir de hayır=darbecilik gibi bir slogana bel bağladılar ki bunu en hafif tabiriyle abes olarak gördüğümü belirtmem gerek. Bu sogan üzerinden ne derece oy devşirebildiler açıkçası merak da ediyorum.

3-Demin evetçi medyanın önemli duraklarından olan Sabah'ın sitesine girdim ve şunu gördüm. "1977'nin kuyruk çilesi" adlı bir başlıkta, "acaba kimdi enerji bakanı o dönemde" gibi sir soruyla akıllarınca Deniz Baykal'ı gösteriyorlardı. Bunu ve Salih Memecan'ın iktidarı çok seven ve takdir eden karikatürlerini yanyana koyunca basın adına üzülmeden edemiyorsunuz. Bir de bu denli evet propagandası yapmanın ters tepeceğini öngöremeyen, düşünemeyen insanların iktidard olmasının garipliğini düşünmeden edemiyorsunuz. Merak edenler Memecan'ın yakı tarihli karikatürlerine bakabilir. Hayırcılar bir gün derin devlet oluyor, bir diğer gün mafya, bir diğer gün darbeci...

4-Seçim dendi mi boykot olmaz benim kanaatimce. Onu sandığa yapılacak bir saygısızlık olarak görüyorum ne yalan söyliyeyim. Bir de şu demek bence gitmemek sandığa: "umrumda değil, ne olursa olsun, ırgalamaz beni." O noktada da bunu diyen kişinin sonrasında ne eleştirme hakkı baki kalır bence, ne de beğenme ve takdir etme hakkı. İlle de birilerine ders verme amacındaysanız, BDPcilerin bu referandumda olduğu gibi, sandığa gidip geçersiz oy verirsiniz. Ama o sandığa gidersiniz, ve tercihinizi yansıtırsınız. Biraz şekilci gibi gelebilir, bazen bana da öyle geliyor. Ama yine de sandığa gitmenin önemli bir ritüel olmasının ötesinde, gerçekten tercihlerin tezahüründe de etkin bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

5-Farkındaysanız ortalıkta adam gibi referandum tartışılan hiçbir mecra yok. İş AKP vs. diğerlerine döndü. Ekrandakiler de ya bir tarafın ya diğer tarafın adamı olduğundan, işi Sezen Aksu'ya Sazan Aksu demey kadar götüren anlı şanlı proflarımız var. Birilerine birşeyler anlatmaktan ziyade birilerine bok atmanın siyasanın temelinde yer alması da herhalde buraların başına gelen en kötü ve üzücü şeylerden birisi olmalı. Ekrandaki en adam gibi referandum tartışmasını geçen gün CNN Türk'teki Eğrisi Doğrusu programında gördüm. Ergun Özbudun ve İbrahim Kaboğlu, iki hukukçu, karşılıklı olarak ama adam gibi bir üslupla fikirlerini ortaya koydular. Argümanlarını sıraladılar, evet ve hayır için. Tamamını izleyemediğim için sitelerine girdim CNNcilerin. Ama yoktu programın videosu... İşe yarar az sayıda program çıkıyor zaten, onu da bir daha izlemek sorun oluyor.

6-Bir de yeni bir söylem ortaya çıktı. "Vay efendim bunlar," iktdar yani, "milleti böldü bu referandum yüzünden."
Ben referandumdaki bu yüksek tansiyonun sadece toplumdaki karşıtlıkları ortaya çıkardığını düşünüyorum, yarattığını değil. Zira toplum zaten yeterince bölünmüş ve kutuplaşmış vaziyette. Referandum ve etrafında gelişen olaylar buna katkıda bulunmaktan ziyade, biçimini belirliyor bence.
Kafamda buna dair daha baka bir yazı fikri olduğundan burada bırakıyorum bu bölünme meselesini. Ama şu kadarını belirteyim, ülkede birbirinden tamamen kopuk bir vaziyette birbirinden tamamen farklı hayatlar yaşayan insanlar mevcut. Bu gruplar arasında ortak nokta yaratmanın da, bunu yapmak olanaklıysa, son derece zor olduğu kanaatindeyim. Bence hızlı bir biçimde kalıcı olarak ayrışan iki farklı hayat tarzı oluşuyor, veya oluştu bile. Referandum sürecinde bunu daha yakından ve daha yoğun bir biçimde görebildiğimizi düşünüyorum.

Sonuçlar bir belli olsun, daha üzerine konuşacak çok şeyimiz olacak. Aportta evet çıkmasını ellerini ovuşturarak bekleyen Deniz Baykal, meydanları en kahraman Rıdvan edasıyla dolduran Kemal Bey, ona cevap yetiştiren Sevgili Başbakanımız ve şürekası, hayırcı sanatçılardan olan zamanın "ski" espricisi şimdinin aydın insanı Levent Kırca'nın evetçi sanatçılara ettiği laflar, Diyarbekir'in referandum sonuçları...

3 yorum:

Adsız dedi ki...

insanların kafasındaki karışıklığa örnek.

uzun yıllardır avukatlık yapan bir akrabamla evet-hayır tartışması yaparken, bana şu lafı etti:
80 anayasası bunların anaysassı gibi değil, uzlaşmayla kabul edilmişti.

% 90lık evet oyuna atıf yapıyor ve 82 anaysasının bu nedenle uzlaşmayla çıkartılan bir metin olduğunu belirtiyor.

Memleketteki hukukçuların içinde bulundukları durum içler acınası bir halde.

Adsız dedi ki...

http://video.cnnturk.com/2010/programlar/9/7/ergun-ozbudun-ibrahim-kaboglu-05-09-2010

Shoka LaButcha dedi ki...

E, avukat akraba haklı ama...

Kabul, baskıcı rejim etkisi oldu. Ama ne kadar baskıcı rejim? Sonuç olarak kimse kalan %7'yi kesmedi. Zarfların üzerinde, Saddam rejiminde, veya 30 yıl öncesinin İspanya'sında olduğu gibi "isim soyisimi adres" satırları da yoktu. Hayır verecek olan, verirdi, yani...

Hani, iki yönde propoganda izni verilmiş olsa, baskıcı önlemler olmasa, hiç değilse, en az bugün EVET diyenler kadar destek bulurdu. Bu da en azı.

Aslında, 82 referandumunun yüksek oy almasının sebeplerinden biri, ülkenin önceki istikrarsız dönemden bir an önce çıkmak ve kurtulmak istemesiydi. Bunun, bütün baskıcı önlemlerden çok daha etkili olduğunu düşünüyorum.

Dolayısıyla, 82 anyasasının anti-demokratik taraflarını olduğunu iddia ederken, bu anti-demokratik yasanın da yine bir halk oylamasıyla geldiğini, üstelik, şimdiki halk oylamasının da olsa olsa bir parça daha demokratik yapıldığını hatırlamamız gerekir.

Yani, demokratik halk oylamalarıyla, anti-demokratik sonuçlar yaratmak mümkündür.