Alper H. Yağcı
Not: Teknik imkansizliklardan oturu Turkce karakter kullanmadan yazmak durumundayim, imla konusunda kusuruma bakilmasin.
Anayasa degisikligi paketi icin oy kullanamayacagim, zira bir suredir yurt disinda yasiyorum. Saka bir yana, eger oy kullanacak olsaydim, hayir oyu kullanirdim. Tavrim siyasi. Yani, Esra’nin yaptigi cagrinin aksine, degisiklik pakedinin iceriginin hukuk teknigiyle degerlendirilmesinden ziyade; paketin hazirlanis, referanduma sunulus ve “pazarlanis” safhalarinda taraflarin aldiklari tutumlarin Turk siyasetinin yakin gecmis ve gelecegi baglaminda degerlendirilmesine dayaniyor.
AKP yine yapacagini yapti, tipki 2007’deki cumhurbaskanligi krizinde oldugu gibi Turkiye’deki kurumsal siyasetin tum taraflarini zamanlamasini, siddetini ve seceneklerini kendi belirledigi bir tartismaya kilitleyerek gundemi sekillendirdi. Yapilan tartismalarda, Onur’un da yazdigi gibi, evetciler ile hayircilar olarak saflasmayi becermis durumdayiz. Dikkat edilmesi gereken nokta, sirf durumun bu hale gelmesinin bile AKP icin stratejik bir basari arz ediyor olusu. Eger su an paket ile gelecek degisiklerin” hic yoktan iyi” olusunu konusuyorsak zaten iktidar partisinin altimiza cektigi bir duzleme cikmisiz orada tepiniyoruz demektir. Saga giden bir trende ne kadar hizla sola kossak da nafile; trenden inmek lazim, veya konduktoru ikna edici bicimde uyarmak…
1980 darbesinin giydirdigi deli gomleginden cikmaya calisan bir toplumun kivranmalarindan Gordiyon dugumleri uretip bu dugumleri referandum kilici ile kesmek, bunu yaparken de kendisini kurumsal seckinler karsisinda halkin sesi olarak konumlandirmak AKP icin bir siyaset yapma teknigi. Sagolsunlar, CHP olsun, Anayasa Mahkemesi (AYM) olsun, TSK olsun, mevcut hukuki-siyasi duzenin muhafazakar aktorleri de bu konuda AKP’ye cok pas attilar. Bunun en acik ornegi cumhurbaskanligi secimi etrafinda gerceklesti. Buyukanit’in e-muhtirasi ve AYM’nin skandal kararindan AKP bir erken secim bir referandum (referanduma giden yolda eski cumhurbaskani A. Necdet Sezer’in payini da anmak lazim) cikardi. Olan oldu, AKP tokezlemeye baslayan ekonomiye ragmen gucunu artirarak hakimiyetini pekistirdigi gibi, Ozal’dan beri merkez sagin ruyalarindan biri olan, cumhurbaskanini halkin secmesi yonundeki anayasa degisikligi de hic yoktan basarilmis oldu. Hatirlarsaniz, sonunda cumhurbaskanligi secimine iliskin referandum yapildiginda AKP yine eski duzenlemeye (daha dogrusu eski duzenlemeye AYM’nin getirdigi yeni yoruma) uygun olarak cumhurbaskanini ucuncu turda kendi cogunluguna dayanarak mecliste secmisti bile, oyle ki, sandiga giden secmen neye nicin oy verdigini unutmustu. Tevekkeli degil bu referandum % 68 secmen katilimi ile siyasi tarihimizin en dusuk katilimli referandumu oldu. Sag-kemalist muhalefet pasi veriyor, AKP bos kaleye golu atiyor, bize de milletce sevinmek dusuyor, halkin dedigi oldu diye.
Tarihinde daha once 5 kere referanduma giden Turkiye, AKP iktidari doneminde ikinci kez referanduma gidecek, ilkinin uc yil ardindan. Ne icin? Demokratik sisteme geri donusun ardindan butun partilerin (en basta zamanin CHP’sinin) yerine yenisini getirmek icin soz verdigi 82 Anayasasi’ni bir kez daha yamamak icin. AKP de 2002 secimi icin hazirladigi programda ayni sozu vermisti. 2007 secimleri etrafindaki donamde de ayni soz yavas yavas ete kemige burundurulmeye baslanmisti, kanaat onderlerinin kamuoyu olusturma amacli aciklamalari vasitasiyla. Peki simdi neden iki adim geriye gidip, tek bir “evet mi hayir mi” sorusunun icine sikistirilmis tutarsiz bir reform pakedini oylama durumundayiz? Anamuhalefet partisi, pakedin tartismali iki tanesi haricindeki maddelerini mecliste onaylamayi kabul edip yalniz iki maddeyi referanduma goturmeyi onermisken tum maddelerin paket halinde onumuze sunulmasini ‘goz boyama’dan daha hafif bir tabirle nitelemek mumkun mu?
Bu sorunlarin yanitini hukuki bir degerlendirmeyle tatmin edici bicimde vermek olanaksiz. Referanduma gidiyoruz cunku cesitli gruplari tek platformda bir araya getiren siyasi iddiasini devam ettirebilmek icin Turkiye’nin uzun suredir cozum bekleyen cetrefil meselelerine cozumler getirmek zorunda oldugunu goren, fakat bu ugurda karsilastigi muhalefetin ustesinden gelmeye yetecek enerjisi, vizyonu, ve bu cozumleri gercekten umursayan bir tabani olmayan AKP’nin, disine gore bir siyasi krize ihtiyaci var. Referandumla cozulecek bir kriz, arkasindaki kamuoyu destegini ispatlama noktasinda AKP’nin elini en az bir yil daha rahatlatacak, muhalif siyasi aktorleri hizaya getirecek stratejik bir arac. Referanduma yonelik mobilizasyon, Basbakan Erdogan’a en iyi yaptigi seyi yapma imkanini veriyor: Bayram degil seyran degil iken sanki genel secim varmis gibi tum Turkiye’yi dolasip tabanina birinci elden seslenerek parti teskilati cevresinde saflari siklastirma. Ayni zamanda, 82 rejiminin gerici-muhafazakar yonlerini torpuledigi iddia edilen (ki memurlarin toplu sozlesme hakki konusunda bu iddianin pek asli olmadigi anlasiliyor) degisiklerle, AKP’ye kosullu destek gostermis olan liberal/sol aktorlere; Kurt meselesi konusunda yapmaya gonullu olmadigi, AB konusunda yapmaya gucunun yetmeyecegi reformlarin yerini tutacak bir icraat sunmak mumkun hale geliyor. Belki de en onemlisi, krize giden yoldaki tartismalar ve referandumun ardindan kalkacak toz (ana haber bultenlerini haftalarca mesgul edecek gundem maddesini simdiden biliyoruz: “simdi bu sonuc ne anlama geliyor?”) ile, ekonomik sorunlar gundemden dusuruluyor, veyahut bu sorunlari “halk adina” cozmekten AKP’yi alikoyan siyasi sorunlara ve bu sorunlari yaratanlara isaret etmek inandirici hale geliyor.
Eger gercekten 12 Eylul rejimiyle hesaplasmak istiyorsak, neden % 10 secim barajini dusurerek baslamiyoruz ise? Neden rejimin 12 Eylul gomlegini cikarip kendini yeniden tanimlamasi yonundeki en kuvvetli talebi dile getiren Kurtlerin siyasi katilimini genisletecek degisikleri tartismiyoruz? Eger calisanlarin haklari gercekten genisletilecekse, neden yine 12 Eylul rejiminin getirdigi ve AKP’nin herkeslerden daha buyuk bir hevesle kullandigi grev erteleme uygulamasini sinirlayacak duzenlemeler yapmiyoruz? Neden 12 Eylul rejiminin basimiza getirdigi YOK’un (AYM uyesi secimi meselesinde) yetkilerini artiracak degisikliklerle oyalaniyoruz? Mesele su ki, Turkiye’nin yeni bir anayasa yapmasi gerekiyor, ve bunu yapmaya AKP’nin ne gucu ne istegi kaldi. O tren 2006-2007’de kacti, PKK’nin siddet faaliyetlerine yeniden basladigi, Ergenekon sorusturmasiyla ortaya cikan yeralti muhalefetinin Erdogan’in gozunu korkuttugu, AKP milletvekili Zafer Uskul’un aciklamalarinin yeni anayasanin amaci konusunda kamuoyunu urkuttugu, hukumetin yelkenini sisiregelmis kuresel sermaye akimlarinin durulmaya basladigi donemde. Subat 2008’de, yeni anayasa yapmak yerine turban meselesine ozel anayasa degisikligi yapmaya davrandigi vakit, AKP bu konudaki niyetini (niyetsizligini) kesin bicimde belli etmisti bile.
Peki, (farz edelim ki memurlarin toplu sozlesme hakki, AYM uyelerin secimi vb degisikliklerin de olumlu olduguna kandik) “yetmez ama evet” desek ne olur? AKP’nin oportunizmini odullendirerek ona bir sureligine daha yasam nefesi uflemis oluruz. Toplumun (Kurtler haric) en yoksul kesimlerini halkci/populist bir soylem etrafinda pesinden surukleyerek solun simsegini calan, bu anlamda yoksulluk ve sosyal haklar etrafinda sekillenebilecek bir toplumsal muhalefetin enerjisini emip soguran, ayni zamanda kendisini siyasi liberalizm dogrultusunda yapilacak reformlarin tek adresi olarak kabul ettiren, Kurt meselesi konusunda buyuk beklentiler yaratan fakat bu konuda bir adim ileri bir adim geri bir idare-i maslahata saplanip kalan AKP, bugun Turkiye’deki ilerici siyasi talepler icin ehven-i ser bir pragmatik cozumden ziyade acik bir engel teskil ediyor. Eger “evet” demekle AKP’ye evet diyecek oluyorsak – ki bu kosutlugu bilincle yaratarak referandumu bir guvenoyu plebisitine ceviren de bu partinin kendisi – benim yanitim “hayir.”
Son bir sozum de bu plebisiter siyaset teknigi hakkinda. AKP’nin sag-Kemalist muhalefet karsisinda magdur postunda veregeldigi mucadelelerde kullandigi soylemi yakindan taniyoruz: “Halk, demokratik kanallari kullanarak kurumsal seckinlere meydan okuyor”. Bu meydan okuma, atanmislar ile secilmisler arasindaki catismalarda vucut buluyor, guya. Demokrasi, haklar, vb etrafindaki tartismalarda buna benzer bir denklestirme, daha sofistike versiyonlarda da olsa, siyasi liberalizm taraftari cevrelerce de siklikla kullaniliyor. Iste secilmislerin tasarruf hakkini genisleten degisikler sirf bu yuzden demokrasiyi kuvvetlendirecek degisiklikler olarak algilaniyor. Veya referandum uygulamasinin kendisi, bir demokrasi bayrami gibi kutlaniyor. Bu tarz kestirme denklemlerden uzak durmak gerekiyor diye dusunuyorum. Halkin dogrudan temsilini genisletmeye yonelik katilimci pratiklerin olusturdugu, yerel ve mikro duzeyde dokunmus bir agin (belediye duzeyinde halk meclisleri, katilimci butce komisyonlari, vb) yoklugunda; kitle ile parti liderligi arasinda kisa devre bir iletisime dayanan bir “secilmisler fetisizmi” en fazla sig bir populizm yaratir, demokratik katilim degil. Duzenleme yaratma inisiyatifinin yalnizca partide bulundugu, ve halkin bu inisiyatiflere “evet” ya da “hayir” demekle yukumlu oldugu bir siyaset bicimi, seckinler karsisinda halkin kuvvetlenmesinden ziyade bir grup kurumsal seckinin yerine yeni bir parti seckinleri grubunun ikamesi anlamina geliyor. Hele ki Turkiye gibi, katilimci bir on secim asamasindan gecmeden olusturulan listelerle secime giden, lider ve kurmay komitesi tarafindan siki bicimde kontrol altinda tutulan ve % 10 secim baraji sayesinde arkasindaki toplumsal destegin cok ustunde bir temsil gucune kavusabilen partilerin hukum surdugu bir siyaset ortaminda, referandumun siklikla kullanilmasi, kaygi yaratacak bir durum olabilir (Referanduma Turkiye’den cok daha fazla basvuran ulkeler var elbette, Isvicre gibi, fakat genis ozerkliklere sahibi bolumlerden murekkep bu ulkede referandumlarin onemli bir bolumu ulus-alti duzeylerde yapiliyor). Bu sartlar altinda, Anayasa gibi temel bir meselenin siyasi-stratejik hesaplar icin yapilan bir referanduma konu (neredeyse “oyuncak” yazacaktim) edilmesi, Turkiye’nin Anayasacilik deneyiminin ciddiyetine vurulan yeni bir darbe.
Eger liberal demokrasi ise amaclanan (ki siyasi liberalizmin ekonomik liberalizme benim gibi şüpheyle yaklaşanları da icine alabilecek genislikte soyut bir ilke olduguna inanirim), bunun anahtarini bizi secilmislerin mi atanmislarin mi yonettiginde degil, yoneten yonetilen ayriminin ne derece kuvvetle basimiza kakildigina; ve bu yonetenin toplumsal hayatin ne kadarini (zorlayici bicimde) yonetme hakkini haiz oldugunda aramak lazim. Bir de, yonetime talip farkli aktorlerin tasarruflari arasindaki catismalari uzlastirmaya yonelik bir fren & denge (Amerikalilarin checks and balances dedikleri sey) sistemini kuracak kurumsal mimaride. Liberalizmin esasinda yer alan “en iyi yoneten en az yonetendir” siarini, ekonomik cagrisimlarindan soyutlayarak dusunmek mumkun degil mi? Bence bunu denemekte fayda var.
6 yorum:
“Kayıplar koalisyonu”ndan CHP ile “Cumartesi anneleri ne iş yapar” diyen AKP “Evet Hayır” oynuyor.
Umur Talu'dan güzel bir yazı. Okunası.
http://www.haberturk.com/yazarlar/550284-360-derece-tur-iste-budur
Alper'in yazdiklari arasinda en onemli noktalardan biri, demokrasiyle ilgili, AKP'nin uzun zamandir kullandigi, liberal seckinlerimizin de canak tuttugu kestirmeler. Bunun cok tehlikeli bir yansimasi da su sekilde gerceklesiyor: AKP'nin yaptiklarini, referandumda cikanlari elestirdiginiz anda, seckinci hale geliyorsunuz, "Bu ulkeyi gobegini kasiyanlar, koyluler, cobanlar yonetiyor" diyor olmakla suclaniyorsunuz. Demokrasinin ancak bir mekanizmalar butunu olarak isleyebilecegini, kurumsal altyapinin ve ulkedeki kulturun bu mekanizmalari belirlerken goz onune alinmasi gereken etmenler oldugunu iddia etmek, gecer akce olma ozelligini yitiriyor bu toplumda. Kestirmelerle yasamanin cok tehlikeli bir sonucu bu. Bu gidisle, birkac yil icinde, federalizm ve guclu ve bagimsiz bir meclis olmadan Baskanlik sistemiyle yonetiliyor oldugumuzda da, Cumhurbaskaninin yetkilerini tartisamiyor olacagiz, bu Cumhurbaskani % 50'yle secilmis oldugu icin. Demokrasiden beklentilerimizi bu kadar kismayalim, % 10 barajini, YOK'u, katilimci yerel yonetimleri, toplumda farkli aktorleri biraraya getiren guclu muzakere sureclerinin (deliberation) olup olmadigini her zaman goz onunde bulunduralim, derim ben. Bunlar olmadan demokratiklesme tartismalari yapanlari desifre etmenin de tam sirasidir.
Alper bence cok iyi bir yazi olmus. Eline saglik. Ne zamandir takip edemedim blogu. Simdi acinca pat diye bomba gibi bir yazi iyi geldi. Diger yazilari da takibe basliyorum. Herkese sevgiler selamlar
http://www.haberturk.com/polemik/haber/561554-yargidaki-evetcileri-uzen-celiski
Taraf'ta görmeye alışık olmadığımız bir yazı.
"bu yazının konusu, demokrasiyi “sivil siyaset üzerindeki askerî vesayetin kaldırılması”ndan ibaret sayan “muhafazakâr demokrat”lar..."
Bence sadece bu alıntı bile yazının ne kadar okunmaya değer olduğunun bir delili. Şu kelamı eden bir Taraf yazarı olması başlı başına bir şey bence.
Referandum'da kabul edilen memurların toplu sözleşme hakkına yönelik anayasa değişikliğine istinaden yapılmakta olan yasa kuşkularımızı haklı çıkaracak biçimde bu hakkın içini boşaltan nitelikler içeriyor, anlaşıldığı kadarıyla. Bakınız: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1076627&CategoryID=78
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1083957&CategoryID=77
Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan kanun tasarısı, muhalefet partilerinin 'grevsiz toplu sözleşme olmaz' itirazlarına karşın TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Nisan 2012.
Yorum Gönder