Blog, Boğaziçi Üniversitesi vesilesiyle tanışan bir grup arkadaşın eseridir. Blogda "serbest kültür çalışmaları" diye tanımlanacak denemeler yer alır. Yazarları bir araya getiren, ortak siyasi duruş veya estetik beğeni değil, özgür düşüncenin meyvelerinin değerli olduğuna duyulan inançtır. Bize ulaşmak için: fmoblogu@gmail.com
28 Mayıs 2009 Perşembe
Tez 7: İstanbul’un Fethi Tezi
Uyarayım sert gireceğim, çünkü bu konuda biraz gerginim. 29 Mayıs geliyor yine... Niye kutluyoruz kardeşim biz hala bunu? Böyle bir şeyi kutlamanın ayıp olduğunu niye hala düşünemiyoruz? Bir ulusun kurtuluşunu simgeleyen olayları kutlamasını anlarım ama İstanbul’un Fethi pek de öyle bir durum değil.
İstanbul'un fethini düşündüğümde, bana okulda verilen eğitim sayesinde kafamda çok net bir resim oluşuyor;
“Yapıları gereği Bizanslılar o sıralarda birbirlerine kahpe oyunlar yaptıktan sonra birbirlerine kıl olup “Dei Dei Opus Dei ne iğrenç insanlarız, kapı komşumuzdan öğrenemedik adam olmayı hala” diye düşünüp sokaklarda “Latin serpusu yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederim” diyerek dolaşıyorlardı ve elbette ki Fatih Sultan inanılmaz derecede hoş görülü davranarak sadece kötülük yapanları ve sınırlarını savunanları biraz tartakladı. Şanslıyız ki o savaşta insanı dibe çeken Almanlarla ortaklığa girmemiştik ve Bizanslılarda Katerina kadar güzel bir bayan yoktu, ya da Fatih Sultan’ın yanında daha güzelleri vardı. Bazı ileri görüşlü Bizanslılar ise biz kıçımızı yıkamayı öğreneceğiz, Türkler gibi mis kokmak için Fransızlar gibi parfümü icat etmek zorunda kalmayacağız diye seviniyor olmalılar. Bir çok Bizanslı kadın ise gemileri karadan geçirecek kadar zeki ve kuvvetli Türk erkeğinden çocuklar yapmak için bekliyordu. Orta Çağ ise o sıralar kozasının içindeki bir tırtıl kadar heyecanlıydı, Rönesans mönesans hikaye "Fatih is the man" diyordu. (Buna inanmayanlar için ise şöyle bir laf var mesela; Fatih İstanbul’u fethedilince kaçan bilim adamları Rönesans’ın tetikleyicisi oldular. Bu da değişik bir övünç kaynağı.)”
Bu kafamdaki resim bazen eğlenceli gelse de anlayamıyorum neden böyle bir olayı kutladığımızı. Kardeşim Osmanlı daha önce hiçbir dönemde kendine ait olmayan bir toprağı kılıç zoruyla aldı. Tarihi olayların yaşandıkları zaman dilimi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğinin ve böyle değerlendirildiğinde İstanbul’un Fethi’nin Osmanlı İmparatorluğu için önemli olduğunu da anlıyorum. Bu nedenle bu durumu kutlamayı hadi diyelim 1853’lere kadar 400 sene kabul edebilirim, ama artık bir şeylerin farkına varalım; günümüz değerleriyle bu hafiften gaspa girer. ABD Irak’a özgürlüğü getirdiği günü bayram ilan etse hoş mu olur?
Bizim bu işte yanlış bir şeyler olduğunu anlayamamamızın nedeni bence kafamızda oluşan, benim de az önce bahsettiğim resim. Bir ülkede gençlerin %90’ı “Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” diyorsa o ülkede ters giden bir şeyler vardır.
Ara Tez: Yukarda solda gördüğümüz Fatih Sultan Mehmet resmini hepiniz Tarih kitaplarınızdan hatırlayacaksınız. Bu resim bence çoğumuzun yakından tanıdığı Alican Yıldırım’ın Fatih Sultan Mehmet’in küçük, küçük torunu olduğunun en açık kanıtıdır.
Dip Not 1: Yukarıda ortada gördüğünüz İstanbul’un Fethi resminde yerde yatanların öldüğüne, öldülerse de Osmanlı askerleri tarafından öldürüldüklerine dair hiçbir kanıt yoktur, zaten bu resim çizildikten sonra orada bulunan herkes ellerindeki kılıçları bırakıp hoşgörüyle birbirlerine sarılmıştır.
Dip Not 2: Yukarda sağda gördüğünüz İstanbul’un Fethi’nin 554. Yılı Kutlamasıyla ilgili afişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin insanlarla net bir şekilde dalga geçmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
12 yorum:
bence resimdeki en bariz ironi "barış" şehrindeki "fetih" kutlaması.
meraklısına, bugünkü sabah'ta engin ardıç'ın yazısını okumasını salık veririm.
"hatırlatmayın şunu kefereye!" başlıklı yazı hakikaten eğlenceliydi.
he bi de ya bu afiş eski afiş ya da belediyedekiler sayı saymasını bilmiyor. 2009-1453=556 eder yahu!
tabii ki eski afiş yahu, 29 mayıs salı değil cumaydı bu sene!
İstanbul'un ve Amerika'nın Fethi İle İlgili Mit ve Gerçekler
veya
Bu Fetihi Sarımsaklasak da mı Saklasak, Yoksa Sarımsaklamasak da mı Saklasak?
1) Doğu Roma İmparatorluğu'nun Ortodoks Halkı, Gerçekten Müslüman Yönetimini, Katolik Yönetimine Tercih Etmiş Midir?
Evet, etmiştir. Tabii üçüncü bir seçenek olarak "Ortodoks yönetim" seçeneği olsaydı, onu tercih ederlerdi; ancak 1453'e gelindikçe bunun imkansızlığı ortaya çıktıkça, halk giderek Müslüman yönetimini tercih etmiştir.
İki eleştirel soru soralım: (1) Nereden biliyoruz? (2) Neden böyle yapmış olabilirler?
Nereden biliyoruz? İstanbul'un fethini anlatan 30 - 40 tane kaynak, bunun dışında da daha fazla sayıda aynı dönem ve coğrafya anlatan kaynaklar var; dolayısıyla bu Ortaçağ'ın iyi belgelendirilmiş olaylarından biri. Öncelikle ilk yanlış bilinen miti düzelteyim; Aya Sofya'nın bir Ortodoks mabedi olduğunu, Ortodoksluk'un da Vatikan Papalığı'na bağlı olmadığını sanıyor olabilirsiniz. Öyleydiler, ancak Palaiologos'un Katolik dünyasından destek bulma çabası sırasında, Papalık bir kardinal (Isidore, onun da anıları mevcut) atadı, Aya Sofya'da Ortodoks ve Katolik kiliselerinin - Papalık çatısı altında - birleşmeleri kutlandı ve Aya Sofya, bir Katolik mabedine dönüştü.
İlk kaynağım, bu olayın hemen ardını ifade ediyor. Stacton denen şahıs diyor ki: "[Ortodoks halk], o günden sonra bir Yahudi sinagoğundan veya kafir tağınağından farklı görmediği Aya Sofya'ya [gitmedi]." İkinci kaynağım daha enteresan: Bu dönemde ilginç bir keşiş var, ismi Gennadius. (Hristiyan dünyasının en düşeş keşişi olduğunu söyleyebilirim, her keşiş bir günde Patrik olmuyor) Gennadius, Palaiologos'un, Katolik dünyasından destek alabilmek için kilise birleştirme çabasına müthiş bir şevkle karşı koymuş. Bahsi geçen "Osmanlı Sarığı > Latin Serpûşu" ifadesi bu şahsa ait. Gennadius'un genel tavrı ile paralel bir hareket, Aya Sofya'daki Katolik ayininden sonra Gennadius zehir zemberek bir manifesto yayınlıyor. Bu manifestonun metni de elimizde, Dukas yazmış. (Bu bilgilerin kaynağı, modern tarihçi Roger Crowley'nin "Son Büyük Kuşatma: 1453" isimli kitabı.
Konuyla ile "Kahpe Bizans" taraftarı görüşleri okumak isterseniz (delikanlı olun okumayın aslında, ama yine de bilgi için) aşağıda güzel bir yazı da var:
http://www.lasvegasorthodox.com/library/history/articles/Council_of_Florence.htm
Bir üçüncü kaynak da şu anda internette mevcut. Brocquiere isimli bir seyyah, 20 sene önce İstanbul'dan geçerken görüş beyan ediyor: Kendini Türk zanneden Ortodoks halkın, sonradan "Hristiyan" (yani Katolik anlamında, diğerlerini Hristiyan kabul etmiyor) olduğunu anladıklarında kendine kötü davrandıklarını anlatıyor, ardından da Roma'ya bağlı Hristiyanlar'ı sevmediklerini ifade ediyor. Aşağıdaki linkte tam metin var, 213 - 215 sayfalarında bu pasajı bulabilirsiniz.
http://www.archive.org/stream/travelsbertrand00legrgoog/travelsbertrand00legrgoog_djvu.txt
Neden böyle bir şey istesinler, Katolikler de Hristiyan değil mi?
Genel olarak bütün tarihçilerin iddiası, 1204'teki Latin istilası. Öte yandan, benim iddiam biraz farklı: Bizans İmparatorluğu dağıldıkça, deniz kıyısındaki kalelerini ve şehirlerini de Venedik ve Ceneviz armadaları yıllar boyunca ele geçirdi. Dönemin bir haritasına bakarsanız, yerli halkının Ortodoks Rum olduğu bir çok şehrin Ceneviz ve Venedik kolonisine dönüşmüş olduğunu görebilirsiniz. Hatta haritaya inanmazsanız, bir gün beraber biraları alıp - orada da veriyorlar aslında - Rumeli Kavağı'na gidelim, o da İtalyanlar'ın eline geçmiş bir Bizans kalesi. 1453 geldiğinde, bir kuşak Ortodoks geçmişe bakıp kalelerinin teker teker Katolikler'in eline düştüğünü hatırlıyordu, aynen bugün bizim Kıbrıs olaylarını hatırladığımız canlılıkla. Öte yandan, Osmanlı İmparatorluğu ile Bizans'ın en son savaşı, 1422'de olmuştu (Murat II'nin, Palaiologos'u vasalı olarak Konstantinopolis tekfuru yapmasıyla sonuçlanmıştı.) üstelik o da özellikle kanlı bir çatışma değil, ufak çaplı bir kuşatmaydı. Yani Bizans, Osmanlı ile 30 yıldır devam eden bir barış dönemine bakıyordu; üstelik öncesi de çok kanlı çarpışmalar içermemişti.
Ekonomik bir sebep de vardı: Eğer Konstantinopolis, Palaiologos'un niyetlendiği gibi bir Katolik devlet tarafından "kurtarılsaydı", dinen ve siyaseten, kendisinden kilometrelerce uzakta bir gücün eline geçecekti, yani bir "koloni" olacaktı. Öte yandan, Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçince, bir "başkent" oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun niyeti asla burayı "kolonize" etmek değildi, bilakis "yerleşmekti", ("şenlendirme" politikası lafını duymuşsunuzdur) dolayısıyla bu şehrin Osmanlı'nın eline geçmesini istemek için çok iyi bir finansal sebepleri vardı: Başkent olmak, koloni olmaya yeğdir.
Son bir sebep de, dinsel özgürlük. Mehmet II'in ciddi bir dinsel özgürlük politikası gütmüş olduğunu "Milli Tarih II"den ziyade, "Giacomo Tetaldi"den öğreniyoruz. Tetaldi de o dönemle ilgili yazılar yazmış bir tüccar. Sormadan söyleyeyim, Floransalı, yani "Roman Katolik" kampından geliyor, ama genel olarak tarafsız ve sağduyulu yazmış. Türkler'in özellikle dini özgürlük tanıdığını özellikle anlatıyor. (Bunu da Roger Crowley'nin kitabında bulabilirsiniz.) Bu konuda başka kaynaklarımız da var, yani sadece Tetaldi'nin görüşü değil.
Kalanı daha sonraya.
Gelecek bölümde konular: Osmanlı kılıç zoruyla mı, yoksa barut zoruyla mı almıştır? Amerika'nın Irak'ı ele geçirdiği günü bayram etmeli mi, etmemeli midir? Ya resmi tarih çıkarsa, o zaman ne yapacağız? Hepimiz faşist mi olmak zorunda kalırız?
İstanbul'un ve Amerika'nın Fethi İle İlgili Mit ve Gerçekler
veya
Bu Fetihi Sarımsaklasak da mı Saklasak, Yoksa Sarımsaklamasak da mı Saklasak?
İkinci Bölüm
2) Amerika'nın Irak'a girdiği günü bayram ilan etmeli mi?
Tabii Amerika Irak'a girdiği günü bayram ilan etmeyebilir, ama eminim Irak Kürtler'i - Hitler'in falcısı fıkrasında olduğu gibi -
bayram etmiştir.
Bakış Açısı Bir:
İstanbul'un alınışı kanlı bir olaydır. Dünya barışı için çalışılan günümüzde, bu tür olayları kutlamak çağdışıdır. Kutlamayalım.
Bakış Açısı İki:
İstanbul'un alınışı büyük bir askeri başarıdır, milletimize aittir. Kanlı bir olay olsa da, millet bilincimizi güçlendirir.
Kutlayalım. (Ayrıca kutlamamamızı isteyen görüş toptur, yumuşaktır, yanlıştır.)
Büyük hayal kırıklığı olacak ama bu iki bakış açısından sadece biri gerçekleri yansıtıyor: İkincisi. (Ayraç içindeki kısım hariç,
orası geyik.)
Neden sadece ikincisi gerçekleri yansıtıyor? Öncelikle, dünyada takdir edilen diğer bazı olaylara bakalım. Trujillo'dan başlıyoruz, lütfen fotoğrafa bakalım:
http://www.panoramio.com/photo/16112740
Saç örgüleri varmış gibi görünen bu arkadaş, aslında Pizarro isminde, dünyaya değerli katkıları olmuş bir insan. Kendisi, bir avuç
adamla (serseriyle) 1532'de, Cajamarca'da İnka İmparatorluğu'nu yıkacak saldırıyı yaptı ve imparatoru ele geçirdi. Konu ile ilgili
bilgiyi aşağıdaki makalede bulabilirsiniz; el yazmalarını uzunca sergiliyor.
http://teachers.sduhsd.net/tpsocialsciences/ap_wld_history/exploration/cajamarca.htm
Bakın olay anlatımında nasıl ilginç ayrıntılar var:
1) Pizarro, kaçmakta olan İnka askerlerinin hepsinin öldürülmesi için emir veriyor.
2) İmparatoru yakaladıktan sonra, adına "Hristiyanlık" dedikleri tuhaf bir batıl inanç yüzünden onu ele geçirebildiklerini uzun uzun
anlatmışlar.
3) Savaş esiri olarak aldıkları imparatoru aylar sonra öldürdüler.
Günümüz algılaması içinde bunların hepsi savaş suçu anlamına geliyor, Lahey'de yargılanabilir durumda. Hatta, kendi döneminin
algılması içinde bile vahşi hareketler. Tek mazeretleri, öldürdükleri yerlilerin vaftiz edilmemiş olmaları, bu sebeple ruhları
olmadığından acı da çekmiyorlar. Bu bile yetersiz mazeret, aslında her bir yerliye eski saçma batıl inancını bırakıp, tek gerçek
inanış olan Hristiyanlık'a geçmelerine ve yeni güzel Hristiyan isimleri vaftiz etmelerine fırsat vermeleri gerekliydi. Oysa bu
bürokratik ayrıntıyı, sadece imparatorun eline İncil tutuşturarak geçiştirmiş gibi görünüyorlar.
Burada bizi ilgilendiren ayrıntı, söz konusu şahsın, tarih kitaplarında "Conquistador" yani "Fatih" diye anlatıldığı gibi, Cthulhu
tipli heykelinin de hala Trujillo'da bulunuyor olması.
Bir diğer ilginç heykel de Viyena'da. Alsaydık heykel filan olmayacaktı tabii, maalesef alamadık:
http://en.wikipedia.org/wiki/File:Capistrankanzel_Vienna.JPG
Bu heykel neyi anlatır? Elinde bayrakla duran bir Hristiyan (deminki batıl inanç) Azizi'dir. Fotoğraftan az anlaşılıyor ama,
beyefendinin suratında müthiş bir mağrurluk ve gurur ifadesi vardır. Bu ifade, güçlü bir şekilde sahibinin ne kadar haklı, ne kadar
doğru, dünyanın kurtuluşunun sırrını bilen bir varlık olduğunu anlatır.
Sözkonusu beyefendi, ayakları altında yarı çıplak, aynı zamanda acı ve mahvoluş içinde bir adamın üzerine çıkmıştır. Azizin, bu
adamı çiğnemesinden ve üzerine çıkmış olmasından, bu adama karşı bir zafer kazandığı anlaşılabilir.
Bu adam, pala bıyıklarından (ve genelde iğrenç görüntüsünden anlaşılacağı gibi) bir Türk'tür.
Başlangıçtaki görüşlere gelirsek:
1) Evet, dünya barışı ve milletlerin kardeşliği, istenen bir gayedir. Öte yandan, bunlar eski fikirlerdir: İskender dahi, dünya
barışını istiyordu. Bunu, "ekümeni" yani bütün dünyanın tek bir politik liderlik altında toplanarak yapılabileceğine inanıyordu.
Ardından gelen yüzlercesi, Mehmet II, Cengiz Kağan, Hitler, Stalin dahil olmak üzere, dünyaya barışın kendileri lider olduklarında
geleceğini iddia ettiler. Olmadı.
Son yarım yüzyıldır, yani Hiroşima ve Nagazaki'den beri, güçlü milletler savaşlarını diplomasi, kültür ve ekonomi alanlarında
yapmaktadır. Bu iyi bir gelişmedir, çünkü çok daha az insan ölür.
Öte yandan, bir manzara hala devam etmektedir: Sadece Türkiye değil, dünyanın her yerinde, milli değerleri, buna bağlı olarak ne
kadar kanlı olurlarsa olsunlar fetihleri, savaşları, zaferleri öven algı şekli, yani milliyetçilik, süregelmektedir. Hatta, sadece
süregelmekte değildir, son derece güçlüdür: Şehir merkezlerinde, başkentlerde, en büyük ibadethanelerde vurgulanmakta, ders
kitaplarında okutulmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye'nin "İstanbul'un Fethini" kutlamasını beğenmemek mümkündür, ancak bu kutlama, "çağdışı" değil, "çağiçidir".
Bunun olumlu veya olumsuz olduğu tartışılabilir, ancak bu tartışma sadece Türkiye ve İstanbul'un fethi ile ilgili değil, dünya
çapında yapılmalıdır.
Not: Önceki bölümün sonunda "Türkler İstanbul'u Kılıç Gücüyle Mi Yoksa Barut Gücüyle Mi Aldılar?" diye "teaser" nitelikli soru
sormuştum. Cevabı: Barut gücüyle aldılar.
Gelecek (ve Son) Bölüme: Ya Resmi Tarih Doğru Çıkarsa? O zaman ne yapacağız, hepimiz mecburen faşist mi olacağız?
Süleymancım,
Yazdığın uzun ve bilgilendirici yorum için teşekkür ederim. Ancak yorumunda savunduğun ikinci bakış açısını "kardeşim bütün dünya böyle yapıyor" şeklinde savunman yorumunu benim için geçersiz kıldı. Bana göre bütün dünyanın belirlediği standartlara göre yaşarsak gerçekten kalitesiz bir yaşam süreriz, biz de milliyetçi, vahşi, gereksiz insanlar oluruz. Gördüğüm kadarıyla sen dünya çapında bilgi sahibisin, bu nedenle birinci bakış açısını dünya çapında savunabilirsin.
Kır zincirlerini Süleyman.
"Bana göre bütün dünyanın belirlediği standartlara göre yaşarsak gerçekten kalitesiz bir yaşam süreriz" şeklindeki görüş doğruysa eğer, eleştirilmesi gereken İstanbul'un fethi kutlamaları değil, bütün fetih kutlamaları ve dünyaya hakim tarih anlayışıdır. Konu, baştan bu şekilde tanımlanmalıdır.
Dolayısıyla: "Kalitesiz", "milliyetçi" ve "vahşi" olabiliriz; ancak İstanbul'un fethini algılama açısından, dünya ile aynı yerdeyiz, yani, bu konudaki değerlerimiz "çağdaş", çağımız ile örtüşüyor.
Şimdi dünyadaki milliyetçiliği eleştirecek yeni bir yazı yazabiliriz. Ben Delikanlı olduğum için, Rusya'nın Kırım'ı ve Balkanlar'ı fethinden başlayacağım.
Not: Yazının 3. kısmı yolda, gelecek.
İstanbul'un ve Amerika'nın Fethi İle İlgili Mit ve Gerçekler
veya
Bu Fetihi Sarımsaklasak da mı Saklasak, Yoksa Sarımsaklamasak da mı Saklasak?
Üçüncü ve Son Bölüm
Önceki iki bölümdeki sonuçları özetleyelim:
1) Konstaniyye'nin fetihi, gerçekten de Rum Ortodoks halk arasında belirli bir destek bulmuştur. Bu destek uniform değildir; ayrıca kaçınılmaz koşulların oluşturduğu zoraki bir destektir; ancak yine de bir destektir. Alternatif olan Katolik kilisesi ile bağlanma ve Ceneviz veya Venedik koruması altına girmektir; bunu da daha ziyade soylu sınıf istemiştir.
2) Konstantiniyye'nin fetihini bir milli değer olarak savunmak, günümüz değerlerine aykırı değildir; bilakis, millyetçi değerlerin dünyanın her tarafında vurgulandığı günümüze uygundur. Bu milliyetçi değerler ahlaki açıdan küresel olarak ayrıca sorgulanabilir. Ancak sadece Konstantiniyye'nin fetihinin çağa uygunluğu sorgulanıyorsa, çağa uygundur; günümüz değerleriyle uyumludur.
Üçüncü Bölümün Sorusu:
3) Resmi tarih doğru mudur, yanlış mıdır? Nedi doğrudur, nesi yanlıştır? Hepsi doğru çıkarsa ne yapacağız?
Tarih, folklorik bir anlatım tarzından, bir bilim dalına doğru gelişmiştir. Bugün bile, tarih anlatımı öznellik içerme eğilimdedir. Daha da vahimi, politika için konu oluşturmaktadır; günümüz algıları ve değer yargılarından bağımsız olarak anlatılmaz.
Tarih kitaplarına bilgileri yerleştirenler de bazı bilgileri atlarlar, bazılarını yerleştirirler. Bu, dünyadaki pratikten çok farklı değildir. Öte yandan, bu tarih anlatımı, ortaokul çağı için uygundur; sonraki dönemler için yetersiz kalır.
Üniversite çağına gelenlerin, bu tarih algılamasının ötesine geçmek için açıp farklı kaynakları okumaları ve karşılaştırmaları gereklidir.
Konstantiniyye'nin Fetihi ile ilgili ders kitaplarından eksik olan ilginç bilgiler:
1) Osmanlı liderleri ayrıntılı anlatılır, ancak Bizans liderlerinden bahsedilmez: Doukas Notaras, Konstantin'in kendisi, Giovanni Giustiniani ile ilgili bilgi yoktur, veya çok azdır.
2) Sadrazaman Halil Paşa'nın, İstanbul'un alınışından 3 gün sonra idam edildiğinden bahsedilmez. (İdam haklı veya haksız gerekçe ile olabilir, bilinmiyor.)
3) 2. Mehmet'ten bahsedilirken, çocukken yaşadıkları bahsedilmez: İki ağabeyinin de bütün ailerinin feci şekilde suikate kurban gittiği anlatılmaz. (Merak edenler için: Meraka devam, sebebi kesin olarak bilinmiyor.)
4) 2. Mehmet'in, savaş esirlerinin bir bölümünü surların önünde kazığa geçirdiği anlatılmaz. (Kazıklı Voyvoda'nın bir "içoğlanı" olduğu, kazığı da 2. Mehmet'ten gördüğü anlatılmaz. Öte yandan, 2. Mehmet'e de önceki Balkan prenslerin gösterdiğini tahmin edebiliriz.)
5) Konstantin'in alınışı sırasında Gennadius'un Türkler'i tercih ettiği anlatılır, ama niye tercih ettiği anlatılmaz.
6) Osmanlı donanmasının büyük ölçüden Rum Ortodokslar'dan, lağımcı birliklerin büyük ölçüde Sırplar'dan oluştuğu anlatılmaz.
7) Varna sırasında taht değişikliğinin arkasından politik nedenler anlatılmaz.
Bunların bazıları, orta okul çocuğuna anlatılmaması gerektiği için, bazıları da tarih taraflı anlatıldığı için kitaba konmamıştır.
Genelde, resmi tarih "yanlış" değil, "taraflıdır". Zaman zaman yanlışlar içerir, bu yanlışlar taraflılıktan ziyade, cehaletten kaynaklanır.
Tarih bir seviyeye kadar taraflı anlatılabilir; çünkü tarih bir bilim dalı olsa da, bir yandan da masalsıdır. Taraflı tarih anlatımı, Türkler'e mahsus bir özellik değil, dünyanın genelinde görülen bir olaydır.
Öte yandan, esas eksiklik, tarihin anlatımından ziyade, çağdaş hayat için çok gerekli olan, kuşkucu bakış açısı, eleştirel yaklaşım ve bilimsel metod denen tekniklerin öğretilmemesi, bu alışkanlıkların kazandırılmamasıdır. (Eğer bu bakış açınız varsa, zaten merak edince tarihi doğru öğrenirseniz.)
Özetle: Resmi tarihi suçlamak kolay, doğrusunu yazmak zordur. Eğitim sistemindeki eksiklik, yanlış tarihi anlatımı değil, çağdaş dünyada bir zorunluluk olan (1) kuşkucu bakış açısı, (2) eleştirel yaklaşım ve (3) bilimsel metodun öğretilmemesidir.
Günün mozaiği:
http://en.wikipedia.org/wiki/File:Gennadios.jpg
Ufak not: Gerçekten de Konstantiniyye'den kaçan bilim adamları Rönesans'ı tetiklemiştir. Bunu Avrupa kökenli tarihçiler de aynı şekilde anlatıyor. Tabii Avrupa-merkezcil bakış açısı içinde anlatıldığında, bu sefer önemli olan Fatih değil, bilim adamlarının Avrupa'da yarattıkları etki.
Kaynak: Wikipedia, Rönesans makalesi altında 3 tane kaynak veriyor, birisi Encyclopedia Britannica.
http://en.wikipedia.org/wiki/Renaissance
Siz tez hazırladığınızı zannediyosunuz, fakat sadece kendi görüşlerinizi, elinizde hiç bir belge ve kanıt yokken veya göstermeden bir yazı yazmışsınız.Ben bir Osmanlı hayranı olarak öncelikle size eğer ki Türkseniz övünülecek bir milletten olduğunuzu hatırlatmak isterim.Biz Türkler övünülecek bir geçmişe ve kabiliyetlere sahip milletiz.Siz artık İstanbul'un fethinin kutlanmasının saçma olduğu görüşündesiniz ve bana göre yanlış bir düşüncedesiniz.Dediğiniz gibi o zaman ki şartlara göre bu olay bir başarıdır ve kutlanılacak bir hadisedir,ama bu gün ki şartlarda Amerika'nın Irağa girmesi övünülecek veya kutlanılacak bi hadise değildir.Çünkü günümüzde medeniyetin gerekliliklerinde artık savaşmak diye bir şey kalmadı.Devletler artık politika, diplomasi, teknoloji gibi nitelikler ile gelişiyor ve Amerika günümüz şartlarına yakışmayan davranışlar içersinde.Halbuki Fatih o zamanın şartlarında bir mucize başardı.Bizlerde torunları olarak atalarımızla grur duyma hakkını üzerimizde görüyoruz.Bizler dünyada hiç bir milletin başaramayacağı işleri yapabilecek kudrete sahip bir milletiz.Lütfen sizlerde bunun farkına varın ve başka milletlerin sömürüsü olmak için bu kadar hevesli olmayın.Şimdiye kadar hiç bir ülkede geçmişinden utanan insanlar duymadım ki o milletler utanılması gereken bir tarihe sahip.İngilterede insanlar düşündükleri için idam edilirken Osmanlıda öğretim vardı.Ben 15 yaşında bir Türk genci olarak büyüklerimden kendi milletleri ve tarihleri için biraz hassasiyet bekliyorum.Çünkü sizin torunlarınızda sizin atalarınız gibi kendi atalarındanda övünülecek bir tarih bekliyolar.onlarda atlarını örnek alıp ,övünülecek bir tarih bırakmak isterler.
Yorum Gönder