21 Kasım 2010 Pazar

Edebiyat Üzerinden Modern Türkiye'nin Tarihine Ek

Aşağıdaki yazı Alper'in eski bir yazısının ardından kaleme alınmıştır.


Hedeflenen amaç için seçilen kitaplar gayet isabetli aslında. Ama listeye bakınca benim gözüme iki eksik çarptı hemen: Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay. Esasen bu iki isim de, eserlerinin, sıfatları en kaba ve klişe anlamda kullanacak olursak "toplumcu" yönleriyle değil daha ziyade "bireysel" özellikleriyle öne çıkan isimler. Ancak, Oğuz Atay, her ne kadar geç yayınlamaya başladığı ve erken öldüğü için romancılığı bir parça ergenlik -hadi gençlik diyelim- çağında kalıp olgunluk düzeyine erişememiş olsa (Günlük'de dediği gibi Türkiye'nin Ruhu'nu yazabilseydi her halde bu listede kafadan yer alırdı) ve Tutunamayanlar da son tahlilde en nihayetinde bir "gençlik" romanı olsa bile, bu listede yer verilebilir.

Özellikle, Tutunamayanlar'ın "Şarkılar" bölümü (Nabokov'un Solgun Ateş'inden biçimsel olarak esinlenme olsa da) Selim Işık tarzını ve aslında tipik bir Türk aydınının şeceresini ve düşünce biçimini ortaya koyuyor, çok sağlam bir mizahi alt yapı ve alt metinle. (Ahmet Oktay'dı yanılmıyorsam, 84'de, Oğuz Atay'ı Günlük ile tekrar tanıtan Enis Batur ve Ömer Madra'yı onun aslında çok da kuvvetli olan sosyalist yönünü "ignore" etmekle itham etmişti. Belki de çok haksız değildi.)

Yusuf Atılgan'a ve bu listede özellikle yer alması gerekir diye düşündüğüm Anayurt Oteli'ne gelince:
Aslında bu roman bizim edebiyatımızda şu bakımdan bir ilk. Tam olarak neden bilmiyorum ama "toplumsal" sıfatını ilk akla gelen anlamında daha ekonomik içerikli değil de psikolojik ve taşra-merkez (hem coğrafi hem ruhsal) ilişkisi anlamında kullanırsak bu listede de yer alması gerekir. Bizim edebiyatımızda, romancılar ve hatta şairler kahramanlarını hep intihar ettirirler ve masum, acı çeken, toplum tarafından anlaşılamamış, zararı başkasına değil kendisine olan bu tipleri biz çok severiz (Selim Işık'ı kim sevmez?). Ama Zebercet, sonunda o da intihar etse de, adeta nedensiz bir cinayet de işler. Tam bir çözümleme yapmaya muktedir değilim ancak, romandaki resmi günlerin işlenişi (29 Ekim, 10 Kasım), cumhuriyetin taşrasının coğrafi olmaktan çıkarak adeta ete kemiğe bürünmesi, Türk taşrasına özgü bastırılmış, karanlık, tuhaf bir cinsellik (hatta belki eşcinsellik) bu romanı edebiyatımızda çok başka bir yere koyuyor.

Bir de enteresan olan, bizim modern edebiyatımızda büyük şehirlerde yaşayan kahramanlar intihar ederken, taşradakiler başkasını öldürüyor. Selim Işık-Zebercet karşıtlığı gibi. Albert Camus, Sisifos Söyleni'ne "İncelenmeye değer tek felsefi sorun intihardır" diye başlar. Daha sonra yazdığı Başkaldıran İnsan'a ise, "İncelenmeye değer tek felsefi sorun cinayettir" diye başlar. Bu bakımlardan, bu iki roman da, "modern" Türk insanının çevre-merkez ilişkisindeki, sosyal-psikolojik aşamalarını ortaya koymak bakımından bu listede yer alabilir diye düşünüyorum.

Tabi yine, bu romanları estetik değerleri bakımından değil, amacına uygun olsun diye öneriyorum ama "estetik anlamda edebiyatımızın en değerli eserleri arasında olması şanslı bir “tesadüf." Gerçi heralde, ben bu kafayla, mevzu aslında şiir olsa, gerekli kulpları takıp Edip Cansever'i en toplumcu şairimiz ilan edicem ama olsun.

Hiç yorum yok: