Başlığı yazarken hangi depreme atıfta bulunduğum anlaşılıyor elbette. Ama sonradan aklıma geldi -Allah korusun- yılın kalan zamanında şehirde bir başka deprem daha olursa bu başlık bir miktar eksik kalacak sanki. Neyse, mühim değil.
Sevin'in yazdığı yazıyı okudunuz herhalde, hemen yukarıda duruyor. Deprem günü sosyal medyada olan bitene, memleket insanından nasıl bir nefret söyleminin fışkırdığına dair bir yazı yazmıştı Sevin. İçinin kaldırmadığını ifade ederek. Birkaç gündür depremle yatıp kalkıyoruz: bu ifade bile aslında sevimsiz, siz ben biz evimizde yatağımızda yatarken birileri depremde talan olmuş evinin yakınında çadırlarda kalmaya çabalıyor. Çadır bulabildilerse elbette.
Blog, Boğaziçi Üniversitesi vesilesiyle tanışan bir grup arkadaşın eseridir. Blogda "serbest kültür çalışmaları" diye tanımlanacak denemeler yer alır. Yazarları bir araya getiren, ortak siyasi duruş veya estetik beğeni değil, özgür düşüncenin meyvelerinin değerli olduğuna duyulan inançtır. Bize ulaşmak için: fmoblogu@gmail.com
26 Ekim 2011 Çarşamba
23 Ekim 2011 Pazar
İnsanların ölmesi, insanlığın ölmesi
Beni başta FMO yazarları olmak üzere bilen bilir. Fevri bir insanım. Zaman zaman çok sinirlenip düşünmeden işler yaptığım çok olmuştur. Küpüne zarar veren keskin sirkeyle, kalktığı yere zararla oturan "Öfkeli Şirin" arası bir şeyim yani. Ama bu yazı öyle bir yazı değil. Çok sıcağı sıcağına yazılmasına rağmen anlık bir öfke değil buraya dökmek istediklerim.
Evet, çok öfkeliyim doğru. Hatta dünyanın en stresli işlerinden birinde çalışıyor, her gün bin bir saçmalıkla karşılaşıyor olmama rağmen uzun zamandır bu kadar öfkelenmediğimi söyleyebilirim. Çünkü uzun zamandır hiç bugünkü kadar üzülmedim, bugünkü kadar birilerinden tiksinmedim.
13 Ekim 2011 Perşembe
Somebody's Mr. Nobody
(bu bir film eleştirisi değil, sadece bir yarım-filmin düşündürdükleridir)
Geçen bayram öncesinde, Bodrum’a gitmek üzere bir otobüse bindik arkadaşımla. Artık eski tür otobüs pek kalmadığından, “ akıllı koltukları” olan otobüslerden birisiydi bu da. Bir süre Türkiye TV’lerinde izleyecek bir şey aradıktan sonra, Okan Bayülgen ve Hülya Avşar’ın birlikte jürilik yaptıkları kısa film yarışmasına takıldık, kısa süre sonra bu program bitince, film arayışına giriştik biz de. Hepsinde olduğu gibi bu otobüste de sınırlı sayıda film seçeneği vardı, aralarından birisi ikimizin de dikkatini çekti, sonradan çok önemli bir film olduğunu öğrendik ama o ana kadar duymamıştık adını: Mr. Nobody. Bu filmin yarı- izlenme öyküsü aşağıda okuyacağınız, onlarca değişkeni sorgulayarak her gün kararlar vermek zorunda olan bir “somebody”nin, “nobody” olmak konusunda kafasında oluşan sorulardan birkaçını ortaya çıkardı. Yani bu satırların yazarı okuyucuyu en baştan uyarıyor; film üzerine herhangi bir cevap (tez) yerine, yaşamak üzerine bolca soru bekliyor okuyanı.
10 Ekim 2011 Pazartesi
Tahterevalli Oyunları 1: Sultan IV. Murad Çok Hasta
Bu hikayedeki kişiler ve olaylar hayal ürünüdür. Sultan IV.Murad diye biri yoktur. Kostantiniyye diye bir yer asla var olmamıştır.
Sultan Murad Hazretleri çok hasta. Günbegün eriyor. Hayır, kaslarının o meşhur, acı kuvvetinde bir eksilme yok. Hint emirlerinin tebaasındaki büyücü zanaatkarların elinden çıkma, kurşun geçirmez denilen o filderisiyle kaplı kalkanı bir balta darbesiyle ortadan ikiye ayırıp, çelik levhaları birbirine bağlayan manda sinirinden kayışları savaş meydanında öldürdüğü bir düşmanın bağırsaklarını serer gibi ortaya serdi yenilerde, hıncında bir eksilme yok. Bir oturuşta bıldırcın etiyle doldurulmuş bir kuzuyu, yanında da – hükümdardır, günah olmaz – iki testi tarçınlı erik şarabını tüketen iştahı, esrikliği gitmedi. Hareminin kadınlarının omuzlarını, boyunlarını morartan gönül coşkunluğu; rahimlerini bu lanetli saltanatın mutlaka birbirlerini boğazlayacak yeni talipleriyle ıslatan erkekliğinin bereketi şahlandıkça şahlanıyor. Sultan Murad Han her zamankinden daha güçlü. Ama Sultan Murad’in içi içini yiyor. Sultan Murad çok hasta.
Sultan Murad Hazretleri çok hasta. Günbegün eriyor. Hayır, kaslarının o meşhur, acı kuvvetinde bir eksilme yok. Hint emirlerinin tebaasındaki büyücü zanaatkarların elinden çıkma, kurşun geçirmez denilen o filderisiyle kaplı kalkanı bir balta darbesiyle ortadan ikiye ayırıp, çelik levhaları birbirine bağlayan manda sinirinden kayışları savaş meydanında öldürdüğü bir düşmanın bağırsaklarını serer gibi ortaya serdi yenilerde, hıncında bir eksilme yok. Bir oturuşta bıldırcın etiyle doldurulmuş bir kuzuyu, yanında da – hükümdardır, günah olmaz – iki testi tarçınlı erik şarabını tüketen iştahı, esrikliği gitmedi. Hareminin kadınlarının omuzlarını, boyunlarını morartan gönül coşkunluğu; rahimlerini bu lanetli saltanatın mutlaka birbirlerini boğazlayacak yeni talipleriyle ıslatan erkekliğinin bereketi şahlandıkça şahlanıyor. Sultan Murad Han her zamankinden daha güçlü. Ama Sultan Murad’in içi içini yiyor. Sultan Murad çok hasta.
Etiketler:
4. Murad,
4. Murat,
edebiyat,
IV. Murad,
iktidar,
Osmanlı İmparatorluğu,
öykü,
siyaset,
tahterevalli oyunları,
tarih,
Yalnızlık
6 Ekim 2011 Perşembe
Sınıf ya da Hayırseverler Olarak Bölünmezlik
Brooklyn Köprüsü üzerinde Wall Street’i İşgal Edin (Occupy Wall Street) hareketinin 700 üyesinin New York Polisi tarafından tutuklandığı gün Starbucks CEO’su Howard Schultz şirketinin ABD için İstihdam (Create Jobs for USA) programını duyurdu: Şirketin 5 milyon dolar bağışıyla başlatılan program çerçevesinde 1 Kasım itibariyle internet üzerinden ve Starbucks dükkanlarından en az 5$ katkıda bulunanlar üzerinde “indivisible” (bölünmez) yazan bilekliklere sahip olacak. Bu bağışlardan toplanan kaynak ise yerel, küçük ölçekli işletmelere düşük faizli kredi vermekte kullanılacak.
Etiketler:
% 99,
Hayırseverlik,
sınıf,
Starbucks,
Wall Street,
we are the 99 percent
5 Ekim 2011 Çarşamba
Etnik Bröton Dili ve Fransız Başkanlık Seçimleri
Sosyalist Parti'nin (SP) gelecek sene yapılacak başkanlık seçimlerinde destekleyeceği adayı belirleyecek parti içi seçime katılacak adaylardan ve aynı zamanda partinin Genel Başkanı olan Martine Aubry, velilerin kesin itiraz halleri dışında, Bröton dilinin zorunlu eğitimin parçası olmasını öneriyor.
Etiketler:
2010 Fransa Başkanlık Seçimleri,
eğitim,
Fransa,
yerel diller
4 Ekim 2011 Salı
The perils of ‘too successful’ marketing, or why Turks don’t like Orhan Pamuk
Alper H. YAĞCI
A foreign
friend of mine has recently asked me the question and I am writing this essay
as an attempt at an answer: Why is it so difficult to find a fan of Orhan Pamuk
in Turkey? We have a veritable puzzle: The man is a Nobel laureate, considered
worldwide as one of the major writers of his generation and, for that matter,
he is a best-seller in the country in question. Yet, when you ask a literate
Turk about Pamuk, the answer you are likely to hear is, “I gave up his book
after fifty pages or so.” Who is buying all those books, and why don’t we like
our only Nobel laureate?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)