Allah'tan ki tavla sever bir ülkeyiz. Dolayısıyla, neredeyse hiçbirimiz Farsça bilmesek de, 1'den 6'ya kadar olan sayıları Farsça eksiksiz sayabiliyoruz pek çoğumuz (örnekli anlatım: yek, dü, se, penç, cıhar, şeş). Dahası, ne mutlu ki Kürtçe de Farsça'nın kardeş dili, dolayısıyla Kürtçe sayılara da (en azından 6'ya kadar olanlar) yabancı sayılmayız, ki zannımca, yine pek çoğumuz için tabii ki, aynı milliyeti paylaştığımız bir kaç milyon insanın dilinden anlayabildiğimiz hepi topu altı tane rakamdan ibarettir.
Ta ki bir akşam kanallar arasında zıplarken TRT-6'te Rojin'in pek tutulan Rojiname isimli programıyla karşılaşıncaya kadar (Gerekli gereksiz not: Bize bu imkanı verdiği için Ragıp Evren Paşa'ya ayrıca teşekkürlerimle). Programı ilk açtığımızda Etek Sarı türküsünü söylemekteydi Rojin ve bizler Yavuz Turgul'un Gönül Yarası filmini izlemişler olarak türküye gayet aşinaydık. Sorun yoktu yani, Türkçe söylüyordu zaten. Lakin o birkaç dakika geçtikten, türkü bittikten ve Rojin yerine oturup konuklarıyla sohbete döndükten sonra durumun vehameti bir anda ortaya çıktı. Ortada dönen bir sohbet vardı, seyircilerin bir kısmı programa o sırada okunmak üzere fakslar çekmişlerdi, ve bu fakslardan İngilizce yazılan bir tanesi hariç hiçbirinin neden bahsettiğini anlamamıza imkan yoktu. Arada geçen "program, telefon" gibi kelimeler de olmasa konuşulanın Klingonca olduğunu (ki Klingonluları tenzih ederim, çok bilge insanlardır. "Revenge is a dish best served cold" sözünü dağarcığımıza katmışlardır) bile düşünebilirdik.
O esnada ilk önce rencide olmuş hissettim kendimi. Nasıl olabilirdi ki? "Benim devletimin" kanallarından bir tanesi benim anlamadığım bir dilde yayın yapmaktaydı ve benim bu yayını anlamam için hiç değilse bir altyazı koymaya bile lütfetmemişlerdi. Ayıp değil miydi? Ya anamıza küfretselerdi? (yabancı müzik dinleyen ergene yönelik yetişkin eleştirileri #1) Ben ki elalemin CNN'ini, BBC'sini gözümü kırpmadan izleyebilen, TV5'ini ve RTL'sini o kadar olmasa da en azından derdini anlayacak kadar takip edebilen bir insandım. "Kendi vatanımda" çektiğim zulüm değilse ya neydi?
Allahtan ki bu "vatanım/devletim" hali çok kalıcı bir hal değilmiş. Birkaç saniye içinde kendime geldim de asıl dertlenmem gereken şeyin ne olduğunu hatırladım. Benim ne dediğini anlayamadığım kanal sadece bir taneydi (Roj TV falan da var ama onlar ülke çapında devlet eliyle yayını yapılan ulusal kanallar olmadıkları için saymıyorum). Halbuki şu yukarıda bahsettiğimiz milli eğitim tedrisatından geç(e)memiş, İB'nin sınıflarında yan sandalyemde otur(a)mayan bir kaç milyon (abarttın diyenler olabilir, kabulümdür) kişi yıllardır ne haberleri anlayabilmekteydi, ki zaten uzun bir müddet haberlerde yan komşunun oğlunun "ölü ele geçirildiğinden" (Ertürk Yöndem'le Perde Arkası diyeyim anlarsınız) başka bir şey de okunmamıştı, ne Sabah Şekerleri'nin sulu esprilerine gülebilmekteydi (bunun büyük bir kayıp olduğunu düşünmüyorum gerçi), ne de aşağı köyde çekilen ağa dizisindeki stereotipleri değerlendirebilmekteydi.
Bir kaç saniyelik rencide olmuşluğumla bir anda başkalarının yıllardır ne biçim de rencide olduklarına dair minnacık bir fikrim oluverdi, bir kazan çorbadan bir kaşık alıp dilimi yakınca anlayıverdim o çorba kazanının içinde yıkanmanın ne menem bir şey olabileceğini. Ha çok mu ilerledik TRT-6 açılınca, çok şey mi değişti bu insanların hayatında Haber yerine Xeber, En Son Babalar Duyar yerine Herî Dawî Bav Dibîhîzîn izleyince? Tabii ki hayır. Televizyon hala sabah 05:58'de İstiklal Marşı'yla açılıyor. Söylemde de bir değişiklik yok anladığımız (ya da aslında anlayamadığımız) kadarıyla. Belki sadece bizler için bir değişiklik olmuştur. Büyük burunlarımızın boyutlarıyla tanışmamız için bir şans olmuştur TRT-6. Tavsiye ediyorum, siz de izleyin. Kişisel aydınlanmanızda öenmli bir adım olabilir.
Not: Bana gece gece bu yazıyı yazdıran Ali Kırca'ya teşekkürlerimle. Siyaset Meydanı'nda Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu için tutulan "samimi" (bu inverted commas da Alper için gelsin) yaslar bana kendi samimiyetsizliğimi hatırlattı bir anda, içimi dökesim geldi. Teşekkürler Ali Kırca, teşekkürler Ali Kırca'nın genizden gelen sesine eşlik eden solcu hassasiyetleri.
TRT-6'in (okunuşu terete şeş'in) yayın hayatına başlaması şahsımın bu gecikmiş aydınlanmayı yaşamasına sebep oldu. Zira bugüne kadar çevremdeki Kürtler ya sokağın karşı tarafındaki apartmanın inşaatında çalışıp birbirlerine balkondan balkona beni zerre kadar ilgilendirmeyen (ya da öyle zannettiğim) bir şeyler anlatan bir grup adamdan ibaretti, ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin milli eğitim sisteminin içinden çıkmış, benimle aynı ÖSS'ye girip kendini İB'nin ya da Simitçi'nin/Börekçi'nin sandalyelerinde bulmuş ve gayet Türkçe konuşan Kürt arkadaşlarımdı. Velhasıl bugüne kadar hiçbir zaman Kürtçe konuşanı anlayamadığım için kendimi eksikli hissettiğim olmamıştı. Hatta, alt katta oturan Siirtli komşunun annesiyle apartman kapısında yaptığımız konuşmada teyzecik benden "Türkçesi yetersiz olduğu için" özür dilerken "Yok estağfurullah" diyerek sözde alçakgönüllülük göstermeyi dahi bilmiştim.Ta ki bir akşam kanallar arasında zıplarken TRT-6'te Rojin'in pek tutulan Rojiname isimli programıyla karşılaşıncaya kadar (Gerekli gereksiz not: Bize bu imkanı verdiği için Ragıp Evren Paşa'ya ayrıca teşekkürlerimle). Programı ilk açtığımızda Etek Sarı türküsünü söylemekteydi Rojin ve bizler Yavuz Turgul'un Gönül Yarası filmini izlemişler olarak türküye gayet aşinaydık. Sorun yoktu yani, Türkçe söylüyordu zaten. Lakin o birkaç dakika geçtikten, türkü bittikten ve Rojin yerine oturup konuklarıyla sohbete döndükten sonra durumun vehameti bir anda ortaya çıktı. Ortada dönen bir sohbet vardı, seyircilerin bir kısmı programa o sırada okunmak üzere fakslar çekmişlerdi, ve bu fakslardan İngilizce yazılan bir tanesi hariç hiçbirinin neden bahsettiğini anlamamıza imkan yoktu. Arada geçen "program, telefon" gibi kelimeler de olmasa konuşulanın Klingonca olduğunu (ki Klingonluları tenzih ederim, çok bilge insanlardır. "Revenge is a dish best served cold" sözünü dağarcığımıza katmışlardır) bile düşünebilirdik.
O esnada ilk önce rencide olmuş hissettim kendimi. Nasıl olabilirdi ki? "Benim devletimin" kanallarından bir tanesi benim anlamadığım bir dilde yayın yapmaktaydı ve benim bu yayını anlamam için hiç değilse bir altyazı koymaya bile lütfetmemişlerdi. Ayıp değil miydi? Ya anamıza küfretselerdi? (yabancı müzik dinleyen ergene yönelik yetişkin eleştirileri #1) Ben ki elalemin CNN'ini, BBC'sini gözümü kırpmadan izleyebilen, TV5'ini ve RTL'sini o kadar olmasa da en azından derdini anlayacak kadar takip edebilen bir insandım. "Kendi vatanımda" çektiğim zulüm değilse ya neydi?
Allahtan ki bu "vatanım/devletim" hali çok kalıcı bir hal değilmiş. Birkaç saniye içinde kendime geldim de asıl dertlenmem gereken şeyin ne olduğunu hatırladım. Benim ne dediğini anlayamadığım kanal sadece bir taneydi (Roj TV falan da var ama onlar ülke çapında devlet eliyle yayını yapılan ulusal kanallar olmadıkları için saymıyorum). Halbuki şu yukarıda bahsettiğimiz milli eğitim tedrisatından geç(e)memiş, İB'nin sınıflarında yan sandalyemde otur(a)mayan bir kaç milyon (abarttın diyenler olabilir, kabulümdür) kişi yıllardır ne haberleri anlayabilmekteydi, ki zaten uzun bir müddet haberlerde yan komşunun oğlunun "ölü ele geçirildiğinden" (Ertürk Yöndem'le Perde Arkası diyeyim anlarsınız) başka bir şey de okunmamıştı, ne Sabah Şekerleri'nin sulu esprilerine gülebilmekteydi (bunun büyük bir kayıp olduğunu düşünmüyorum gerçi), ne de aşağı köyde çekilen ağa dizisindeki stereotipleri değerlendirebilmekteydi.
Bir kaç saniyelik rencide olmuşluğumla bir anda başkalarının yıllardır ne biçim de rencide olduklarına dair minnacık bir fikrim oluverdi, bir kazan çorbadan bir kaşık alıp dilimi yakınca anlayıverdim o çorba kazanının içinde yıkanmanın ne menem bir şey olabileceğini. Ha çok mu ilerledik TRT-6 açılınca, çok şey mi değişti bu insanların hayatında Haber yerine Xeber, En Son Babalar Duyar yerine Herî Dawî Bav Dibîhîzîn izleyince? Tabii ki hayır. Televizyon hala sabah 05:58'de İstiklal Marşı'yla açılıyor. Söylemde de bir değişiklik yok anladığımız (ya da aslında anlayamadığımız) kadarıyla. Belki sadece bizler için bir değişiklik olmuştur. Büyük burunlarımızın boyutlarıyla tanışmamız için bir şans olmuştur TRT-6. Tavsiye ediyorum, siz de izleyin. Kişisel aydınlanmanızda öenmli bir adım olabilir.
Not: Bana gece gece bu yazıyı yazdıran Ali Kırca'ya teşekkürlerimle. Siyaset Meydanı'nda Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu için tutulan "samimi" (bu inverted commas da Alper için gelsin) yaslar bana kendi samimiyetsizliğimi hatırlattı bir anda, içimi dökesim geldi. Teşekkürler Ali Kırca, teşekkürler Ali Kırca'nın genizden gelen sesine eşlik eden solcu hassasiyetleri.
4 yorum:
Evet ne yazık ancak Trt 6 sayesinde Kürtçe'ye dair bir seyler ogrenebiliyor olmak. Sevinim hissettigin duyguları bu kadar acık yureklilikle ve tevazuyla anlatman ne kadar guzel, ne kadar duyarlısın.
Ben de nerdeyse sabahın körü bir saatte bana bu yorumu yazdıran Sevin'e ve Kürtçe'ye tesekkur edeyim..
aslında yazının tamamını koyacaktım ama olamadı.neyse...
yazı fatih altaylı'nın.devamında bir kürt arkadaşına rica ediyor izle bu şeş'i diye.arkadaşı da bir hafta boyunca izliyor.netice "bu kanaldaki programlar tehlikeli olabilir zira kürt kültüründen,geleneklerinden bahsediyor.bu şu açıdan zararlı,kürtlerin kültürü genellikle feodal yapılara aittir.aydınlanmacı bir yapısı yoktur.trt şeş de bu gelenekçi yapıyı yeniden üretmeye yaramaktadır."
TRT ŞEŞ'i izleyen var mı?
TRT'nin TRT Şeş'i fikir olarak doğru, hatta geç kalmış bir iş. Ancak merak ettiğim bir konu vardı.
"Bu TRT Şeş'te neler anlatılıyor?"
Kürtçe bilmediğim için yayınlarda ele alınan konulardan pek haberim yoktu. Sağolsun medyamız da TRT Şeş'in gerçek içeriğiyle değil, içeriğin magazin boyutuyla ilgilendiği için TRT Şeş'in "Sıkıntı verebilecek" yüzü gözlerden kaçıyor.
bu beyimiz önce türk ordusunun kadınların "bacak arasını" koruduğundan dem vurup akabinde böyle laflar edebilecek kadar şuurunu kaybettiyse diyecek bir şeyim yok. feodalistim ben kime ne?
Birikim Şubat 2008 sayısında yer alan Ümit Fırat'ın "Kart kurt'tan TRT Şeş'e" adlı yazısını onaylıyor ve tavsiye ediyorum.
Yorum Gönder