27 Mart 2009 Cuma

Siyaset Sahnesinde Farklı Bir Muhtar


Temsili sistemin faraziliğini, liberal demokrasinin meşruiyet krizlerini yoğun bir şekilde hissetsek de her seçim küçük de olsa bir değişim heyecanını içinde barındırıyor. 2009 yerel seçimleri de keza. Ancak bu seçimin heyecanını öncekilere göre arttıran bir yanı da var, en azından bir mahalle için: Beyoğlu'nun Katip Mustafa Çelebi Mahallesi. Ulusal basında az da olsa muhtar adayı Belgin Çelik ile duyulan bir mahalle. Heyecanın kendisi de birebir Belgin Çelik'in kendisi. Çelik, Uluslararası Af Örgütü dahil çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev almış, hala Lambda İstanbul'da aktif olarak çalışan bir transseksüel. 30 yıldır bu mahallede yaşıyor ve Amargi'den arkadaşlarının teklifiyle muhtarlığa adaylığını koyduğunu söylüyor. Mahalleliyi çok iyi tanıdığı ve sorunları iyi bildiği için de seçilme şansının yüksek olduğunu belirtiyor.

Gerçekten de bu mahallenin Türkiye'nin siyasi sınırında bir hali var: İnsan Hakları Derneği ve İnsan Hakları Vakfı'nın İstanbul şubeleri, Lambda, Amargi, Mor Çatı hepsi bu mahallenin sınırları içinde bulunuyor. 60lara kadar nüfusunun büyük bölümünün Ermeni ve Rumlardan oluştuğu biliniyor. Şimdi ise, bölgesel konumu itibariyle olduğu gibi, Cihangirle Tarlabaşı arasında, sonrakine daha yakın, bir mahalleli profili söz konusu. Sanatçı ve öğrencilerin sakinlerin önemli bir bölümünü oluşturması Çelik'in seçilme şansını daha da arttırıyor.

Mahallede biraz gezindiğinizde, Çelik'in en büyük rakibinin Cemal Şahin olduğunu anlıyorsunuz. Neredeyse her beş metrede bir, sokakların göze batan köşelerinde ikişer üçer posterlerlariyle karşılaşmak mümkün. Bu bolluğun kaynağının, sahibi olduğu emlakçıdan geldiği dükkanının önüne gelince anlaşılıyor. Şahin emlak, mahallenin en nüfuzlu emlakçısı ve bugünlerde dükkanların vitrinlerini kaplayan posterlerden esnafla arasının da iyi olduğu anlaşılıyor. Bir diğer aday da şimdi görevde olan muhtar Salih Kahveci. Sokaklarda pek adı geçmese de, seçmen kartlarını almaya giden mahalleliye kartı kendi adı yazılı pusulaları ve posterini zımbalayarak vermesi, beraberinde de bürokratik bir işlem için yol gösten bir üslupla muhtarlık zarfına bu pusulanın damgalanıp koyulması gerektiğini anlatması açıkça usulsüz de olsa Kahveci'nin seçilme şansını arttırıyor. Sonucun ne olacağını kimse bilmiyor ancak Belgin Çelik cepesinde güçlü rakiplere rağmen umutlar yüksek.

Çelik seçilirse mahallenin yeşil alanlarını arttıracağını, şehir planında çoçuk parkı olarak gözüken ancak sonra otopark mafyası tarafından ele geçirilen alanı aslına döndüreceği, aksayan çöp toplama saatlerini bir düzene sokacağı gibi çeşitli vaatleri ön plana çıkarıyor. Ancak kendisinin seçilmesi durumunda önemi mahallenin sınırlarıyla da kalmayan iki siyasi yenilik ufukta gözüküyor. İlki kuşkusuz, Türkiye'de ilk defa bir transseksüelin devletin yönetim organlarından birinde görev alacak olması. Bu kadınların siyasete katılım oranlarının İranla yarışan düzeyde (tam istatistiği bilmiyorum ama aklımda böyle kalmış) olduğu bir ülke için radikal bir yenilik. Çelik'in adaylığı, geçtiğimiz haftalarda Ebru Soykan'ın öldürülmesiyle tekrar şahit olduğumuz homo/transfobik şiddete neredeyse alışık olan bir ülkede, buna maruz kalanların yanı sıra diğer tepkililer için de büyük bir teselli ve umut oluyor. Basit bir muhtarlık neleri değiştirebilir diye sorulabilir. Elbetteki Türkiye'nin genelinin fobilerinden biraz sıyrılabilmesi, farklı olana yönelik tahamülsüzlüğünü kırabilmesi için daha çok yol kat edilmesi gerekiyor. Ancak kişiliği ve becerisiyle ön plana çıkan transseksüel bir mahalle muhtarının varlığı, bölgesel ve ülke çapındaki eşcinsel hareketlerine bir itki sağlamanın yanı sıra, toplumun eşcinsellere yönelik algısında da olumlu değişikliklere vesile olabilir.





Avrupa ve Amerika'daki eşcinsel hareketleri de böylesi küçük mücadeleler ve zor başarıların üzerine bina olmuş. Şimdiki özgürlükçü kültürlerini çok değil otuz kırk sene evvel yükselen eşcinsel hareketlerine borçlular. Milk filmi dolayısıyla gündeme gelen Harvey Milk, 1977 yılında Amerika'daki ilk cinsel kimliğini gizlemeyen eşcinsel eyalet meclisi üyesi oluyor. Sean Penn'in şahene oyunculuğuyla, Gus Van Sant'ın elinden izlediğimiz film Los Angelis'ın Castro sokağında zorluklarla dolu bir mücadelenin bütün ülkedeki eşcinsellere nasıl ilham ve cesaret kaynağı olduğunu da gösteriyor. Filmde Sean Penn'in ağzından Milk'in önemli bir siyasi düsturunu da duyuyoruz: siyaset arenası bir tiyatro gibidir, orada mesele sonuç değil görünür olmak (birebir bir alıntılama değil, aklımda kaldığınca yazabildim). Siyasete dair benzer bir içgörü, Türkiye'de Belgin Çelik'in muhtar adaylığının da ehemmiyetini gözler önüne seriyor.

Çelik'in seçilmesi durumunda öncülük etmeyi taahhüt ettiği ikinci siyasi yenilik de katılımcı bir yönetim şeklini devreye sokmak. Çelik "yalnızca oylarınızı değil, fikirlerinizi de istiyorum" diyor. Her ay yapılacak mahalle toplantılarında, sorunları mahallelinin doğrudan katılımıyla çözüme ulaştırmayı amaçladığını belirtiyor. Bu ikinci yenilik, ilki kadar emsalsiz değil. Fatsa'dan sonra İzmir Karşıyakadaki Karşıyaka Kent Meclisi'yle, Hopa'daki mahalle meclisleriyle yerel halkın katılımına dayalı demokratik usul Türkiye sınırlarında uygulanmamış değil. Ancak ilki askeri müdahaleler, sonrakiler de belediye başkanlığındaki değişimler sebebiyle devam ettirilememiş (bu konuyla ilgili ayrıntılar için bkz: Yavuz Yıldırım'ın Birikim Mart 2009 yazısı). Belgin Çelik'in olası muhtarlığı, küçük çaplı da olsa doğrudan demokrasinin Türkiye'de yeniden tecrübelenmesinin yolunu açabilir gibi görünüyor.
Çelik, liberal demokrasinin iki geleneğinin de bir türlü yerleşemediği topraklarda hem birey haklarını hem katılımı ön plana çıkararak mahallesi için küçük ama Türkiye siyaseti için büyük bir adım atıyor. Üstelik, farklı olanın kabulünün gerçek bir demokrasi için temel koşul olduğunu hatırlatarak.

5 yorum:

ceto dedi ki...

Arkadaşlar biraz geç oldu ama ancak bir şeyler yazabildim. Blog muhteşem olmuş. Yazıları hayranlık ve keyifle okuyorum. Bundan sonra sık sık yazıyorum. Sevgiler

suzanna dedi ki...

Bey-Oğlu'na Feminist Sözümüz Var diyen feministler gibi Belgin de en azından farklı bir söz söylenebileceğini gösterdiler. Çok isterim ki kazansın, ama kazanamazsa bile bir siyasi duruştur, ve çok da önemlidir. Seçimlerin her daim umudu barındırması da hem çok ilginç, hem çok doğru. Anadolu'daki seçim sonuçlarını izliyorum da orada sol dediğimiz oylar toplasanız 10 olmuyor ve ben oralardaki yaşamı düşündükçe- yani o 10lardan birinin yerine koyuyorum kendimi- umutsuzluğa düşüyorum. Ama yılmak yok, umuda devam!

SE7IN dedi ki...

nedir durum çetincim? belgin ablaya kaç oy çıktı, bir update verebilecek misin bize???

adsumcu dedi ki...

belgin ablanın ötesinde,istanbuldaki evinizde otururken edirnenin bilmemne belediyesinin kim tarafından ele geçirildiğini öğrenebiliyorsunuz da oturduğunuz mahallede kim seçimi kazandı,muhtarınız kim oldu bilemiyorsunuz galiba!amerikalılar illa ki buna afili bir ad takmıştır da ben bilmiyorum maalesef.bilen varsa buyursun!

internet üzerinden bunu öğrenebileceğimiz bir site falan bilen varsa bizimle paylaşmasını rica ediyorum.haydettin uysal hala muhtarımız mı değil mi merak etmekteyim zira.

ceto dedi ki...

Muhtarlık seçimleri sonuçları galiba yayınlanmıyor internette. Ben de bulamadım. Sorduğum kimse de bilmiyor.

Bu arada yazıda fena bir yanlışımı farkettim. Hopa'daki mahalle meclislerini Fatsa'nın yanına koymuşum ve oraya da askeri müdahale oldu gibi yazmışım. Düzeltmeyi yaptım. Çok özür diliyorum.